"Ron'un babasına -Mr Weasley'ye- dev bir yılan saldırdı."
Kelimelerin şokuyla dondu. Adeta kaskatı kesildi. Titremeye başlayan eliyle, ağzını kapatırken, etrafındaki kargaşanın hiç bir önemi yoktu... Gözlerinden süzülen yaşların bile farkında olamayacak şoktayken, diğerlerinin konuşmalarını duymadı.
Kelimeler beyninde dönüp dururken kaç dakika geçtiğini bilmiyordu. Portreler, aletler, açıklamalar, o telaş... Beynindeki karmaşanın yerini tutamazdı.
"Oraya nasıl gideceğiz?" Fred'in sorusuyla kendine geldi.
Dumbledore masanın üzerindeki anahtarı gösterip açıkladı. Minevra gelip Black'in onları beklediğini söylerken hâlâ sessizce bekliyordu.
"Hadi gelin bakalım." dedi Dumbledore Harry ve Weasley'lere. O sözünü bitiremeden Alanis boğuk bir sesle konuştu.
"Ben de gidiyorum."
Dumbledore kızına döndüğünde onun zaten bembeyaz olan teninin daha da solduğunu ve yanağındaki ıslaklığı gördü.
"Alanis-"Ayağa kalkarken kesin bir sesle sözünü kesti. "Gidiyorum, Albus. Bunu sonra da konuşabiliriz."
Dumbledore çaresizlikle onayladığında hepsi çaydanlığın etrafına dizildi. "İyi öyleyse üçe kadar sayıyorum.. Bir..iki...üç."
Başka alışkın his onu sararken bunu umursamadı. Çaydanlık yere düşerken ilk duyduğu ses ile ürperidi.
"Geri geldi, kanıbozuk veletler. Babalarının öldüğü-" bir an duraksamadan sonra, "Alanis!"
Kendini toparlamaya çalışırken başını sesin geldiği tarafa çevirdiğinde bedeni başka bir şokla sallandı. "Walburga..."
"DIŞARI!" ikinci ses portreye doğru bağırdı. "Neler oluyor? Phineas Nigellus, Arthur'un ciddi bir şekilde yaralandığını söyledi-"
"Harry'e sor," dedi Fred.
Harry'nin değiştirerek anlatmasını ve tartışmaları dinlemedi. Koltuğa sinerken diğerleri varlığını unuttu. Titrememesi dindirmeye çalışıyordu ama... Vizyon gözünün önüne geldiğinde, daha şiddetli titriyordu sanki.. Belkide ellerinde eldiven olduğu için şanslıydılar.
Weasley'lere göz gezdirdiğinde gözyaşlarını tekrar dökülmeye başladı. Vizyonda gördüğü adam onların babasıydı, Nagini'nin saldırdığı ve kanlar içinde kalan adam... Belkide şuan yaşamıyordu bile... O kadar kan kaybetmişti ki...
O görüntü gözünün önüne geldiğinde gözlerini sımsıkı yumdu. Aklında ki cümleyse sadece şuydu, "Ben onu kurtarabilirdim ve kurtarmadım..."
Bunun olacağını biliyordu... Görmüştü. Ve göz göre göre o adamın ölmesine göz yummuştu. Çünkü babası öyle söylemişti. Hiç bir şeye karışmaması gerektiğine onu inandırmıştı.. Ve ona o kadar inanmıştı ki... Sözleri kulağına geldiğinde kendi kendine mırıldandı.
"Bu bir lanet..."
" Eee.. Sen iyi misin? Pek iyi gözükmüyorsun. " Sirius ona döndü. "Tanışmamıştık?"
Derin bir nefes alarak buz mavisi gözlerini ona kaldırdı. "Alanis." dedi sadece boğuk bir sesle gerisini söylemeye gerek yoktu.
"Sen Grindelwald'un kızısın." Black kaşlarını kaldırarak söylediğinde onunla hiç uğraşamayacağını düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)
FanfictionGrindelwald'un kızı, Dumbledore'un büyüttüğü ve her şeyden çok sevdiği bir kız. Tek arkadaşı Tom Riddle'a aşık olan bir kız. Karanlığın prensesi olarak doğup aydınlığın prensesi olarak büyüyen bir kız. Tarafları karıştıran bir prenses. Sonunda hangi...