Günün ilk ışığı açık pencereden süzülürken, kız yataktan kalktı. Soluk, sarı saçları belinden aşağı iniyordu. Havada insanı titretecek bir soğukluk vardı ama o bunu hissetmiyormuş gibi üzerindeki incecik tül elbiseyle sonuna kadar açık olan pencerenin yanına yürüdü.
Rüzgar, eski perdeleri ve uzun elbisenin eteğini uçuruyordu. Soğuk havayı içine çekerken, elindeki yüzüğe baktı. Gaunt yüzüğü. Diriltme taşı. Salazar Slytherin'in soyundan geldiği kardeşin yadigarı.
Pencereden, sessiz köyü izlerken yüzü ifadesizdi. Little Hangleton... Ne komikti, geldiği yerin bu olması. Değişmemişti, her zamanki kasvetli havası ve tüm sıkıcılığıyla buradaydılar. Ve burada durmak, ona tekrar geçmişe gitmiş hissi veriyordu. Sanki hiç bir şey değişmemiş ve onlar hâlâ aynı yerdeydi. Bu zamanın renkliliğini değil, kırklı yılların kasvetli havası vardı burada. Ve bir şekilde, huzurlu hissettiriyordu.
Yavaşça başını çevirdi ve yatakta uyuyan adamın üzerinde dolaştı gözleri. Uyurken rahat ve huzurlu görünüyordu. Pencereden süzülen ışık doğrudan yüzüne vuruyordu. Siyah saçları dağılmıştı, onu böyle savunmasız görmek kız için bile garipti.
Garip. Nasıl hissettiğini sorguladığında ulaştığı cevap sadece buydu. Garip.. Ve garip bir şekilde güçlü...
Huzurlu.
Her şey olması gerektiği gibiymiş gibi.
Sanki biri onu bir boşluktan çekip almış gibi.
Gri siyahın olduğunu sonunda kabul etmiş gibi.
Garip bir şekilde güçlü...
Tüm kozlar onun elindeydi. Kader bu sefer ona acımış, zaman görmezden gelememiş olmalıydı.
Adama gelince, evet, biliyordu ki, her şey bittiğinde yanında kalacak tek kişi oydu. Ona dünyayı vadediyordu. Kimsenin onu sığdıramadığı dünyayı avuçlarına bırakıyordu. Belkide farkında olmadan.
Hırs duygularını ele geçirmişken, diğerleri sadece aklını kurcalayan bulanık seslerdi. "Evet, davranışlarının, yanında olmasının amacı buymuş," diyordu ses, "Seni sevdiğini düşünmüş müydün? Kehaneti en başından beri biliyordu. Sen onun içinde sadece bir basamaktın."
Adam, üzerindeki gözleri hissetmiş gibi gözlerini açtı. Onu gördüğünde yüzünde garip bir rahatlama belirdi sanki. Hâla bir hayal olduğunu mu düşünüyordu.
Sonraysa, pekte hoş olmayan bir sırıtış aldı dudaklarını. Sevgi dolu bir gülüş değildi. Ama her şeyin yolunda olduğunu hissettiriyordu. Kızın ona bakışları da pek romantik sayılmazdı zaten.
Yavaşça kalktı. Üzerine attığı cübbenin ipini bağlarken ona doğru yürüdü. Yüzünde hâlâ o garip gülümseme vardı. Yaklaştı ve önüne düşen saçlarını düzeltti. Dışarıda bir fırtına vardı ama onlar soğuğu ve rüzgarı hissetmiyor olmalıydı.
Kızın bakışları değişmedi, kendine dönmeye başlayan ama bir daha asla aynı olmayacak gözlerini onun gözlerine dikmiş dikkatle bakıyordu.
Adam önüne düşen saçlarını düzeltirken dokunuşu soğuktu ama onu titretmedi. İç çekti ve ilk konuşan o oldu. "Bu bir şeyi değiştirmeyecek ama senden duymak istiyorum. Kehanet için miydi?"Bu onu güldürdü, "Bunu soracağını biliyordum." Dedi yavaşça, sonraysa başını sallayarak iç çekti o da. "Başta evet."
Alanis, onun rahatlığına ve dürüstlüğüne kaşlarını kaldırmıştı. "Başta?" O da güldü, ona uyarak. "Sonrasında ne oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)
FanfictionGrindelwald'un kızı, Dumbledore'un büyüttüğü ve her şeyden çok sevdiği bir kız. Tek arkadaşı Tom Riddle'a aşık olan bir kız. Karanlığın prensesi olarak doğup aydınlığın prensesi olarak büyüyen bir kız. Tarafları karıştıran bir prenses. Sonunda hangi...