Kızın tüm damarlarında akan kan siyaha dönmüş gibi bedeni siyaha boyanırken, lanet boynundan yüzüne ulaştığında titremeyi bıraktı ve gözleri kapandı.Salonda korku dolu çığlıklar duyulurken bütün öğrenciler kaçmaya hazır gibi ayaktaydı.
Albus Dumbledore ise tam anlamıyla şokta görünüyordu. Profesörlerde onlara doğru gelirken, kendine gelmesi saniyeler aldı.
"Alanis.. Alanis!" Kızı sarsarken, sesi titredi. Gözleri kocaman açılmıştı ve ona dehşetle bakıyordu. Dehşetle bakan gözlerinden yaşlar akmaya başladığında tamamen şokta gözüküyordu. Kimse onu daha önce onu böyle görmemişti bu kesindi...
"Hayır..hayır.." diye kendine kendine fısıldamaktan başka bir şey yapmazken, kendine gelmeye çalıştı. Kız kollarındaydı. Mcgonagall'ın korku içindeki sesi duyuldu sonra.
"Albus kendine gel! Onu buradan götürmek zorundayız!"
O an sadece salondaki büyük bir korku içindeki öğrencileri düşündüğü kesindi. Sprout ve Flitwick öğrencilerin yanında onları sakinleştirmeye ve diğer profesörlerle birlikte olası bir durum için korumaya hazırken, herkese göre sakinliğini koruyan ama sinirli bir Profesör gitti Dumbledore'un yanına.
"Dumbledore," diye tısladı adeta dişlerinin arasından, "Ne yaptığını sanıyorsun!?"
Havada koyu bir gerginlik hakimken, Albus Dumbledore'un gözlerinde gözle görülür bir değişim yaşandı saliseler içerisinde. Gözleri donuklaşırken son yaş yanağından süzüldü. Lanetlenmiş bir cesetten pek farkı olmayan kızı kaldırıp büyük salonu son hızla terk ederken tam yanındaki Snape'e söyledi.
"Benimle gel."Hastane kadanına doğru giderken Dumbledore öyle telaşlı ve endişeliydi ki arkasında olan Snape'in pelerini savruluyordu. Snape görünüşte sakindi ama tetikteydi.
Raflardaki şifalı iksirleri kontrol eden Pomfrey Dumbledore içeri girdiğinde şaşkındı, ağzını açmaya hazırlanıyordu ki kucağındaki kızı gördüğünde gözleri büyürken sustu.
Dumbledore, Alanis'i rastgele bir yatağa hızlıca yatırırken, yanlarına koşmuştu. Ve kıza dehşetle bakarken belkide istemeyerek ezberinden fısıldadı.
"Kan laneti.."
"Dışarı çık Pomfrey!"
Dumbledore onun fısıltısını bastırarak bağırdığında kendini yapıştırmaya çalışıyor gibiydi.
"Albus kız-"
"DIŞARI ÇIK!"
Kadın şok olarak orayı terk ederken Snape'in kaşları çatıktı, Dumbledore kıza bakmaya devam ederken, saniyeler sonra sordu. "Benden ne istiyorsun?"
Dumbledore gözünü bile kırpmadan baktığı kızdan bakışlarını sonunda ayırabilirken başını Snape'e kaldırdı. Yüzü bembeyazdı, kendinde değilmiş gibiydi ama hiç bu kadar kendinde olmamıştı. Tehlikeli şekilde kolayca döküldü ağzından sözler.
"Git ve Grindelwald'u buraya getir."
***
Saatler geçti. Snape tabiki Gellert Grindelwald'u Hogwarts'a getirmeyi kabul etmedi. Ama ne şansı vardı ki? Dumbledore tam anlamıyla delirmişti. Hayır bu bile yanlıştı, o zaten delinin tekiydi. Ve Snape birazdan edineceği tecrübelere dayanarak Grindelwald'un da ondan pek bir farkı olmadığını söyleyebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)
FanfictionGrindelwald'un kızı, Dumbledore'un büyüttüğü ve her şeyden çok sevdiği bir kız. Tek arkadaşı Tom Riddle'a aşık olan bir kız. Karanlığın prensesi olarak doğup aydınlığın prensesi olarak büyüyen bir kız. Tarafları karıştıran bir prenses. Sonunda hangi...