Koşmuyordu, hayır. Acele etmiyordu, yetişmek için telaşlanmamıştı. Yüzü bir ceset kadar bembeyazdı ama şaşırmış ya da korkmuş değildi. Aksine kabullenmiş, yavaş adımlarla yürümüştü cam kürelerin içinde milyarlarca ihtimali barındıran, soluk, dar koridorları.
Bu kadar yavaş adımlarla, bu kadar önce burada olması da zamanın acımasızlıklarından biri miydi.
Başını omzuna doğru eğdi. Bellatrix ve Lucius çocuklarla mı uğraşıyordu artık? Keyif aldığını söylerdim. Gerçekten hastaneye yatırılması gereken bir hasta olduğunu. Eğer kalbinin nasıl attığını bilmeseydim. Buzdan bakışlarını görenler, imperius lanetinin etkisinde olabileceğini düşündü. İhtimal vermediler, gerçek yüzünün bu olduğuna. Düşünmek istemediler, bu kadar soğuk olabileceğini.
"Neville Longbottom öyle değil mi? Annenle baban nasıl?"
"Bu kadar kötü bir öğretmen miydim?"
Karmaşa öyle büyük bir hızla kesildi ki, normal bir anda gülerdi buna. Çocukların yüzü umutla aydınlandı.
Lucius Malfoy onu gördüğünde geri çekildi ama Bellatrix geri adım atmadı."Bu kadar kötü müydüm?" Diye tekrarladı, doğrudan Neville'e bakarak. "Neden bir şey yapmıyorsun?"
"İçinde onunla savaşacak kadar güç var. O gücü kullanmayacak kadar aptal mısın? Ya da ben öğretemeyecek kadar beceriksiz miydim?"
Hepsi neredeyse yaralıydı. Büyük bir koşuşturmadan sağ çıkmaları bile mucizeyken kızın sözleri öyle acımasızdı ki.. Ağzı yüzü kan içindeki Neville ayakta zor duruyordu ve diğerlerinin ondan bir farkı yoktu.
Harry Potter yalvaran gözlerle baktı ona. Ümitle. Gelişi kurtulduklarının kehanetiymişçesine. "Alanis.. lütfen.."
Bellatrix kahkaha atarken gözlerini yumdu. Midesi bulanıyordu. "Kes sesini Lestrange."
Lestrange'ın, Malfoy'un aksine ondan emir almakla sorunları vardı. Sustu ama gülmeye devam etti. Eğleniyordu, hemde çok. Ve Harry bundan midesi bulanmış gibi baktı ona. Çaresizce bırakmak istemediği bir parça ümit, saklayamadığı büyük hayal kırıklığı... Yüzündeki nefretin öfkeye dönüşmesi uzun sürmedi.
"SEN!" Diye bağırdı öfkeyle, Bellatrix asasını ona hızla doğrulttu, ama Alanis direkt olarak onun gözlerinin içine bakıyordu. "DUMBLEDORE SANA GÜVENİYOR! SEN- SEN..."Yüzündeki, hayal kırıklığı ve öfke karışımı ifade ile ağlayacak kadar sinirli görünüyordu. Hiç bir şey söylemeden sözünü tamamlaması için gözünün içine bakmaya devam etti. "EN BAŞINDAN BERİ ONA İHANET EDİYORDUN DEĞİL Mİ!?"
Boğazında hissettiği yumruya karşı yutkunamadı. Duygusuz bir yüzle onu izlerken, dudaklarını birbirine bastırdı. Bellatrix ve Lucius'un gözleri üzerindeydi.
"Kehaneti onlara verebilirsin, Harry." Dedi, en sonunda yavaşça. Başını sallarken, samimi ya da oldukça yorgun gözüküyordu. Arkasına saklandığı onlarca maskenin arkasındaki gerçek bu muydu? Gözlerinin feri gitmiş, yorgun bir kız mı? "Kehaneti onlara vermen hiç bir şey değiştirmez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)
FanfictionGrindelwald'un kızı, Dumbledore'un büyüttüğü ve her şeyden çok sevdiği bir kız. Tek arkadaşı Tom Riddle'a aşık olan bir kız. Karanlığın prensesi olarak doğup aydınlığın prensesi olarak büyüyen bir kız. Tarafları karıştıran bir prenses. Sonunda hangi...