"Şimdi Diagon yoluna gidiyoruz."
Albus'un bakışına karşılık aklına gelen ilk şeyi söyledi. "Bu elli yılda dünyamızda nelerin değiştiğini görmek istiyorum sadece."
Albus kafa salladı, kızın durumunu kabullendiğini ve doksanlı yıllara adapte olmak istediğini sanıyor olmalıydı. Alanis'in amacı da buydu aslında.
Kolunu uzatmadan önce Alanis'i süzdü.
"Londra'dan geçmemiz gerektiğini biliyorsun değil mi?""Evet ne de olsa orada artık bir savaş yok değil mi?"
Kızının kendinden emin olan sesine kafa sallayıp koluna girmesine izin verdi ve çıplak ellerine baktı. "El-"
Alanis onun söyleyeceği şeyleri tahmin ederek sözünü sertçe kesti. "Hayır. Artık saklanmak yok. Kontrol etmeyi öğrenebilirim."
Dumbledore onun sözleriyle yutkunup iç çekti. "Gellert... "
"Bir şey mi söyledin?"
Yine gelen sıkışma hissi.. Gözlerini açtığında kimsenin onların orada belirdiğini farketmediği bir muggle sokağında kuytu bir köşedeydiler. Etraflarında mugglelar olduğunu farkettiğinde derin bir nefes aldı ve eli otomatik olarak cübbesinin içine gidip asasını buldu.
Köşeyi dönüp kendilerini iki yanı mağazalarla sıralı cıvıl cıvıl bir yola attılar. Kalabalık muggleları ve ilginç mağazaları görünce Alanis'in ağzından bir şaşkınlık nidası kaçtı ve eli otomatik olarak Albus'un kolunu sıktı.
Albus elini tuttu ve onu kendine yaklaştırdı. "Elimi tutabilirsin." durumdan hoşnut olmadığını belli ederek titrek bir nefes verdiğini gördüğünde, elini güven verici bir şekilde sıktı. "Korkma, ben buradayken kimse sana zarar veremez.""Sen olsan da olmasan da onlar bana hiçbir şey yapamaz. Artık o, 2. Dünya Savaşının ortasında, iğrenç muggleların arasında kaybolan o küçük kız değilim. Kendimi korumayı çok uzun zaman önce öğrendim."
İçinden geçen şeyler bunlardı ama Albus döndü ve gergince gülümsedi. "Albus Dumbledore yanımdayken nasıl korkabilirim ki. Adın bile insana güven veriyor."
Albus mütevazı bir şekilde gülümseyip başka tarafa baktığında, onun da sadece oyun oynadığını anlamıştı. Şuan sadece ofisine saatlerce kapanıp Nurmengard hücresinde olanları düşünmek istiyor olmalıydı.
Bu düşüncelerden kurtulmak için derin bir nefes alıp garip görünümlü muggleları ve kesinlikle onlar kadar garip görünen mağazaları incelemeye başladı. "Mugglelar artık şapka takmakta o kadar ısrarcı değiller.." diye şaşkınlıkla mırıldandığında, Albus hüzünle gülümsedi.
Muggleları inceleyen sadece onlar değildi. Mugglelar da sokakta yürürken başlarını çevirip onlara şaşkınlıkla bakıyordu. Muhtemelen Alanis'in sırtındaki, üzerinde altın işlemeler olan kapkara, yerleri süpüren pelerin ve Albus Dumbledore'un üzerindeki kırklı yıllardan kaldığı çok belli olan takım elbise yüzünden. Ama sorun değil mugglelar büyüyü kabul etmez, akıllarının köşesinden bile geçmemiştir Alanis'in elli yıl öncesinden gelen bir cadı olduğu.
Başlarını çevirip Alanis'i inceleyen mugglelar da onun bir tiyatroda güzel bir prensesi oynadığını düşündüler. Alanis omuzlarının üstünde biten siyah saçları olan küçük sevimli bir kızın ona kendinden geçmiş bir hayranlıkla baktığını gördüğünde gözlerini kaçırdı.
Londra sokaklarında yürürken, geldiğinden beri ilk defa hissetti gelecekte olduğunu. İlk defa resmi olarak farketti, kendi zamanından, ait olduğu zamanda olmadığını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)
FanfictionGrindelwald'un kızı, Dumbledore'un büyüttüğü ve her şeyden çok sevdiği bir kız. Tek arkadaşı Tom Riddle'a aşık olan bir kız. Karanlığın prensesi olarak doğup aydınlığın prensesi olarak büyüyen bir kız. Tarafları karıştıran bir prenses. Sonunda hangi...