"A-Albus iyi misin?"Kollarını babası olarak saydığı adama sıkı sıkı dolarken, adamın kafası onun omzuna düştü. Albus'un ona gitmesinden korkar gibi sardığı ellerinin titrediğini hissettiğinde, kollarını ona daha sıkı sardı. İyi değildi ve biliyordu ki içerde olan, konuşulan, tek bir şey onu bu hâle getirmiş olabilirdi, ve Alanis o şeyi çok iyi biliyordu. Öğrenip öğrenmediğini sormak için, ondan izinsiz açılan ağzından titrek bir nefes verdi,
ve hiçbir şey sormadı. Dakikalarca orada öyle kaldılar, onları ağızları açık izleyen, gardiyanlar ve Snape unutulmuştu.Sonunda, Albus durumun farkına vardığında geri çekildi ve Alanis'in yüzüne baktı. "B-ben.."
"Konuşmak zorunda değilsin." dedi Alanis hemen. Onu elinden tuttu ve koridorun sonundaki geniş Alana doğru sürükledi. Yürürken, vakit kaybetmeden asasını salladığında boş alanda bir koltuk belirdi.
Oturduklarında, Alanis Dumbledore'un kolunu destek verir gibi sıktı. "Albus-"
Lafı üzerine uçan Fawks yüzünden kesildi, Albus onun gelmesine neredeyse memnun gözüküyordu. Dizine konan Fawks'ın tüylerini okşadı. Tekrar Albus'a döndüğünde ise biraz daha kendine gelmiş gözüken Dumbledore onun konuşmasına izin vermedi."İksirin etkisi geçmek üzere.." dedi ve cebinden öncekinin aynısı olan başka bir iksir şişesi çıkardı.
Alanis o iksiri içerken şaşkınlıkla izledi.
Görünüşe göre Albus Dumledore yaşlı haline dönmek istemiyor..."Sadece bugünlük." dedi Dumbledore sanki onun zihnini okumuş gibi.
"Albus iyi misin?"
Alanis hiç düşünmeden, bir nefeste sordu.Albus Dumledore dikleşti ve ona döndü.
"Aynı soruyu ben sana sormak istiyordum-""içerde ne oldu?"
Dumbledore onun sorduğu soruya iç çekti. "Hiçbir şey. Sadece konuştuk, ve... seni ondan ayırdığım için biraz kızgındı sadece.
Alanis'in inanmayan ama üstüne gitmek istemediğini belli eden ifadesine kafa salladı. "Şimdi ben sana soruyorum, içeride ne oldu?"
Alanis bu soruyu duyunca kaskatı kesildi.
Ondan sakladığı onca şeyden sonra bunu ondan saklamak istemiyordu ama babası kimseye söylememesini söylemişti.
"Sadece konuştuk, onunla konuşmaya ihtiyacım vardı."İnanmayan Dumbledore merhametle konuştu. "Yapma Alanis! Sabah koşarak, perişan bir halde yanıma geliyorsun ve delirmiş gibi sadece Seni Nurmengard'a götürmemi sayıklıyorsun, bakanlıkta olan durumu bildiğin halde..
Ve orada her ne olduysa, içerden sabahki halinden eser olmadan çıkıyorsun. Soruyu düzeltiyorum, sabah ne oldu ve biz neden buraya geldik?""Rüya.. sadece bir rüya.." aklına gelen ilk şeyi söyledi, hem yalan sayılmazdı, sadece bir rüyaydı değil mi..
Şimdi inanmış gözüken Dumbledore'un bir şey söylemesine fırsat vermeden ayağa kalktı. "Artık gidebilirmiyiz?"
Onu nefretle süzen, Nurmergard'ın gardiyanlarını gösterdi. Onun kim olduğunu bilen seherbazlar eminim Dumbledore olmasa onu öldürürdü.
Alışmıştı gerçi bu bakışlara ama şuan katlanmak istediği söylenemezdi.Dumbledore kafa sallayıp ayağa kalktı ve birlikte aşağı indiler. Onları Testrallerin yanında bekleyen Snape gerçekten kızgın, ve şaşkın gözüküyordu. Onların geldiğini gördüğünde hiçbir şey söylemeden arabaya bindi. Dumbledore ile Hogwarts'ta konuşmayı düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)
FanfictionGrindelwald'un kızı, Dumbledore'un büyüttüğü ve her şeyden çok sevdiği bir kız. Tek arkadaşı Tom Riddle'a aşık olan bir kız. Karanlığın prensesi olarak doğup aydınlığın prensesi olarak büyüyen bir kız. Tarafları karıştıran bir prenses. Sonunda hangi...