O ne sanıyordu ki sanki? Herşeyin hatırladığı gibi olacağını mı? Aklının ucundan bile geçmemişti sevdiklerinin ölmesi. Ondan çalınan zaman onun için hiç bir şey ifade etmiyordu. Tom'dan başka bir şey düşünmüşmüydü ki? Sevdikleriyle geçirebileceği, ve es geçilen koskoca elli yıl...
Kaç gün oldu? Kaç hafta geçti?
Bilmiyordu, sadece onu çoktan unutan zamanı o da unutmak ister gibi yataktan çıkmak istemeyerek yorganı kafasına çekti.Dakikaların sonunda iç çekerek kalktığında saatin çok geç olduğunun farkındaydı. Haftalardır yaptığı gibi ev cinlerinin masaya kurdukları Kahvaltıya doğru yürüdü.
Haftalardır kimseye göründüğü yoktu. Hogwarts'ta bir hayaletten farksızdı.
O gelmeden olduğu gibiydi her şey, herkes varlığını neredeyse unutmuştu.
O ise bu arada babasının kasasındaki kitapları okumakla günlerini geçiriyordu. İksirler yaparak gerçeği unutmaya çalışıyordu.Herkesin istediği bu değil miydi zaten? O da onların isteğine uyuyordu. Başka bir seçenekte yoktu zaten. Hogwarts'taki derslere girip Dumledore'un mükemmel kızını oynamak mı? Hayır, şimdilik beklemek ve varlığını unutturmak en iyisiydi.
Nefes alarak arkasına yaslandığında beyninin artık alışkanlık haline getirdiği gibi anılar doluşmaya başladı. Çoğunda, Tom ile birlikte olduğu anılar.. Kim bilir, belkide elli yıl önce yakın olduğu ve şuan yaşayan tek insan şuan o olduğu içindir.
Kız Kara Gölün manzarasını izleyen çocuğun yanına tedirginlikle oturdu. "Bunu neden istiyorsun ki?"
Çocuk ona döndüğünde gülümsemişti, herkesi etkisi altına alan, bir o kadar güven veren, ama aslında sahte olan o gülüş..
"Çünkü arkadaşlar böyle yapmaz mı?"Kız göz devirdiğinde çocuk ciddileşti. "Sen bir nevi benim bütün hayatımı biliyorsun değil mi? Ben de senin hakkında bir şeyler öğrenmeliyim."
Güldü, "Benim senin hakkında elimde bir koz olduğu gibi senin de elinde beni tehdit edebilecek bir şeyler olmalı değil mi?"
Tom Riddle ciddi ifadesini bozmadı, kızın gözlerinin içine bakıyordu. "Hayır." dedi yumuşak bir sesle kızın ellerini tutarken, "Gerçekten merak ediyorum."
Tekrar önüne döndüğünde kız arada kalmış gözüküyordu. Sesli bir şekilde nefes verdikten sonra titrek bir sesle konuştu. "Peki."
Biraz bekledikten sonra dudaklarını yaladı. "Off, biraz.. karışık"
"Ben sana anlatmıştım."
Derin bir nefes alıp buna gülmeye çalıştı. Ağzını açıp tekrar kapattı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Tom Riddle ise onun bu halini çatık kaşlarla izledi.
"Ben," dedi en sonunda, "Ben Hogwarts'ta büyüdüm ama burası benim için ne kadar öyle görünsede ev değildi. Burası benim için bir hapishaneydi ve ben bunun farkındaydım."
Tek nefeste söylediği şeyler ile ona dikkatle bakan Tom Riddle'a dönerek devam etti. "Hogwarts'tan neredeyse hiç çıkmadım, Nurmengard'a gittiğimiz günler hariç.
Bir de Bathilda halayı ziyarete giderdik ara sıra. Ha bir de Diagon yolu var.. Hayatım bunlarla sınırlıydı anlayacağın. Hogwarts'ı çok seviyordum ama.." O yutkunurken Tom Riddle onu ifadesizlikle dinleyip anlamaya çalışıyordu. "Çocuklar trene binip evlerine giderken ben hep arkalarında kalırdım.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)
FanfictionGrindelwald'un kızı, Dumbledore'un büyüttüğü ve her şeyden çok sevdiği bir kız. Tek arkadaşı Tom Riddle'a aşık olan bir kız. Karanlığın prensesi olarak doğup aydınlığın prensesi olarak büyüyen bir kız. Tarafları karıştıran bir prenses. Sonunda hangi...