Kız cansız bir kukla gibi sandalyeden kayıp düştü. Bedeni hiç bir canlılık belirtisi göstermezken gözleri açıktı.
Buz mavileri kararıp siyaha dönerken değişiyordu. Saniyeler içinde öyle bir hâl aldı ki gözleri, kız insanlığını kaybetti. Saçları altın sarısı rengini kaybedip solarken teni bembeyaz kesildi.Onu görünce bir prenses sanıp gülümseyen muggle çocuklarının şuan onu görseler bir canavar sanıp ağlayacakları, hiç olmadığı kadar gerçekti.
Ve o an belkide hiç olmadığı kadar Grindelwald'un kızıydı.
Kızın düşüşüyle korkunç bir sessizliğe gömülen salonda ilk Molly Weasley'in çığlığı duyuldu. Sirius Black sandalyesinden anında kalkıp şok içindeki Harry Potter'ı siper olurcasına arkasına alırken Bay ve Bayan Weasley'de çocuklarına aynısını yapmıştı. Hermione Granger ve Ron Weasley'in elleri birbirine sımsıkı kenetlenmişken, Moddy ve bir çok kişinin asası yerdeki kıza çevriliydi. Belkide kızdan kortuklarını çok fazla belli ediyorlardı o an...
"Alanis!" kendine gelen Dumbledore'un da kızın yanına çömelirken onun kadar rengi atmış görünüyordu. Elleri yüzünü onu uyandırmak ister gibi kavrarken adını sayıklıyordu kızın. Asasını aldı ve bir dizi büyü yapmaya başladı.. Hiç biri işe yaramadı.
"Dumbledore o yoksa-"
"Ölmüş mü?" Sirius Black'in tamamlayamadığı soruyu Moddy bitirdiğinde Dumbledore derin bir uykudan uyanmış gibiydi.
"KESİN SESİNİZİ!"
Herkes kimsenin Dumbledore'un ağzından çıkamayacağını düşündüğü kelimelerle susarken odada belli bir gerginlik hakimdi.
Dumbledore büyülerin işe yaramadığını kabul ettiğinde kızı kucağına aldı. Herzamanki sakinliği yoktu, o da şuan en az Alanis Grindelwald kadar korkunç görünüyordu ve etrafa dalga dalga yaydığı büyü bu defa kimseyi rahatlatmıyor, tam tersine geriyordu.
Dumbledore salonu hızla terk edip Black'lerin yıllar önce çok büyük bir ısrarla Alanis'e verdiği odaya doğru ilerlerken, başta Harry Potter ve Sirius Black olmak üzere bir kaç kişi onu takip etti.
Odaya girdiklerinde bir cesetten farkı sadece gözleri olan kızı hızla yatağa yatırırken çoktan asasını eline almış ve onu kızın bedeni üzerinde gezdirirken en karmaşık büyüleri söylemeye başlamıştı bile.
Bir süre sonra pes edercesine asasını yatağa fırlatırken, ne olduğunu başından beri biliyordu belkide. Asasını tekrar eline aldığında çaresizlikle titriyordu, ya da belki öfkeyle.
Bir kalem ve parşomen çağırırdıktan sonra asasını tekrar atarak hızla yazmaya başladı. Mektubunda Albus Dumbledore'a kesinlikle yakışmayan kaba sözler ve küfürler olduğu kesindi ama..
Başını kaldırıp odayayı süzerken,
etraftaki insanlar ise onun ne yaptığını kesinlikle anlamıyordu ama sormaya cesaretleri yoktu.Sonunda odanın köşesinden Fawkes uçarak onun omuzuna konduğunda rahatlamış görünüyordu.
"Fawkes bunu- bunu Nurmengard'a götür ve kimsenin- Gellert'den başka kimsenin eline geçmesine izin verme. Sakın-"
Sonra emin olamıyormuş gibi asasını alıp elini keserken gözünü bile kırpmadı, kanı zarfa damlatırken büyülüyordu.
"Şimdi sadece Grindelwald'un kanıyla açılır." diye mırıldanıp zarfı Fawkes'a verdi. Sanki kendi kendine konuşuyordu ve odada başkalarının da olduğunun farkında değil gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)
FanfictionGrindelwald'un kızı, Dumbledore'un büyüttüğü ve her şeyden çok sevdiği bir kız. Tek arkadaşı Tom Riddle'a aşık olan bir kız. Karanlığın prensesi olarak doğup aydınlığın prensesi olarak büyüyen bir kız. Tarafları karıştıran bir prenses. Sonunda hangi...