Hiç Doğmamalıydım

5.7K 461 31
                                    

Alanis o andan sonrasını izlemek istemedi, hemen sonra Dumbledore'un odasındaydı.
Hâlâ deli gibi titreyen ellerini yumruk haline getirdi, ve sanki mümkünmüş gibi dişlerini daha fazla sıktı. Kolunda hissettiği babasının eliyle kendine geldi. Yanağında ki ıslaklığı ve boğazından akan acı sıvıyı bile o an farketmişti.

Bir adım geri atıp Dumbledore'dan uzaklaştı.
Yüzüne bile bakamadı, utancından. Onun merhametini haketmiyordu.

"Y-yanlız kalmak i-istiyorum." dediğinde, odanın kapısının önüne gelmişti bile.

Koşarcasına kendi odasına giderken, Dumledore'un bilse ondan nefret edeceği şeyleri düşündü.

Oradaki canavara uyduğu günleri düşündü.
O mezarlığın olduğu köye daha önce de gittiği günü, Tom Riddle'ın mezar taşını gördüğünde hissetmediği pişmanlığı düşündü...

Bunların hiçbirini haketmiyordu,
Dumbledore tarafından kurtarılmayı haketmiyordu...

Odasına geldiğinde, yere çöktü, sırtı yatağa yaslıydı, dizlerini kendine çekmişti Sımsıkı topuz yapılmış saçını bir hamleyle açtı, dağılmış örgüsü omuzlarından düşerken, ellerini saçlarından geçirdi. Yanağından süzülen yaşları umursamıyordu artık.

Sihrin damarlarında yandığını hissedebiliyordu.
Elindeki eldivenlere baktı.

"Ahh, doğuştan gelen, güçlerini bile kontrol edemeyen küçük bir kız." diye dalga geçti durumuyla.

"Gellert Grindelwald onu böyle görse ne düşünürdü acaba?" eli otomatik olarak kolyesine gitmişti. En kötü kabusları geldi aklına.

Grindelwald ona bakıp kafasını iki yana sallıyordu. "Tam bir hayal kırıklığısın."

O ise ona bakıp sadece, "mugglelar yüzünden." diye sayıklıyordu.

Grindelwold'un "Belkide hiç doğmamalıydın." dediği yerde bitmişti kabus.
Gözlerini yumdu, "sadece kabus." diye sakinleştirmeye çalıştı kendini. "O öyle biri değil." bir yaşından beri her ay Dumledore ile Nurmengard'a giderlerdi ve Grindelwald o küçük kızı bile manipüle etmeyi başarmıştı.

O zamanlar o kadar etkilemişti ki bu laf onu, O kadar inanmıştı ki hiç doğmaması gerektiğine...

Anılar geldi gözünün önüne;

O gün Gryfindor Ortak Salonu yerine, kendi odasına gidiyordu genç kız. Kabusu göreli bir hafta olmasına rağmen kafasında hâlâ babasının sesi vardı.
"Belkide hiç doğmamalıydın."

Ne olurdu ki hiç doğmamış olsa? Ne değişirdi? Hiçbir şey.

Astronomi kulesine giderken, Karagöl'ün yanında oturan bir öğrenci olduğunu gördü, ve hemen anladı onun Tom Riddle olduğunu, ondan başkası bu saatte dışarı çıkmazdı. Ani bir kararla oraya indi.

Tom onun geldiğini farketmedi. Gökyüzünü izliyordu. Üstünde ilk defa Slytherin üniformasından başka bir giysi vardı. Siyah bir pijama ve yeşil bir kazak giymişti, siyah saçları alnına düşüyordu, sıradan gözüküyordu, aslında olması gerektiği gibiydi,
bir çocuk gibi...

"Ne istiyorsun?" Dedi sertçe, Alanis'i farkederek.

"Bir şey mi istemem gerek?" Dedi, kız onun yanına otururken.

Tom'un kaşları çatıldı, kıza şaşkınlıkla baktı.
Sonra tekrar önüne döndü. "Neden buradasın? Git!"

Kız onun son dediğini duymamazlıktan geldi,
çocuğun iyi olmadığını görebiliyordu.

Elini, onun çimlerin üstünde duran buz gibi elinin üstüne koydu, "Tom iyi değilsin, yardım edebilirim."
Dedi şefkatle.

Tom onun elini hissettiğinde bir an dondu, sonra elini hızla çekerek, kızın elinin çimlerin üstüne düşmesine sebep oldu. "Yardımına ihtiyacım yok!"

Kız ona aldırmadı, Tom gerçekten hiç iyi değildi.
"Ailenle ilgili bir şey mi öğrendin?" diye sordu, aynı şefkatle. "Bana anlatabilirsin."

Alanis Tom'un ona çevirdiği gözlerinde yıllardır sürdürdüğü suskunluk yeminini bozmak istediğini görmüştü.

O gece bütün sırlarını döktü, kıza Tom Riddle.
Muggle babasını, Slytherin soyundan gelen annesinin, onu muggle yetimhanesine bırakıp, ölmeyi tercih ettiğini, o yetimhane de yaşadıklarını,
nasıl yorulduğunu...

Her şeyi anlattı.
Anlatmayı bitirdiğinde, Alanis sımsıkı sarıldı ona. Tom Riddle ise karşılık vermeye çalıştı. Herhalde ilk defa birine sarılıyordu. Ona sarılırken içinin ısındığını hissetti. Sanki... sanki bir şişe Kaymak Birasını bir dikişte içmiş gibi...

O an herkesin unuttuğu bir şeyi hatırladı Alanis...
Tom Riddle'ın da bir çocuk olduğunu...

Tom Riddle, Lord Voldemort, Karanlık Lord,
kim olduğunu bilirsin sen. O an bu sıfatların hiçbiri yoktu...

Sadece sevgiye muhtaç bir çocuk...

İşte o an vazgeçmişti o düşünceden Alanis.
Çünkü biliyordu ki, başka bir paralel evrende,
o hiç doğmamıştı, ve Tom Riddle o geceyi yanlız geçirmişti. Sevgi açlığını nefretle doldurarak...

O geceyi hatırladığında derin bir nefes aldı, Alanis.

"Belkide gerçekten hiç doğmamalıydım."


Aklımda çok güzel bir kurgu daha var ama aynı anda yetiştirebilir miyim bilmiyorum.

Yazı tipini değiştirdim. Zaman bulursam diğer bölümleri de düzenleyeceğim.

Gri Prenses (Grindelwald'un Kızı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin