Bölüm -34-

289 75 28
                                    

Ayaklarım çizerken rota, gülümse her şey giderken boka. Çünkü hala çiçekler kopar, kokar gerçekten. Yalan güzel gelir, çünkü yorar gerçekler...

*----*
Eşinin acısını daha çıkaramadan, başka kadınla tanışmak, ölmüş eşine hakaret gibi hissettiriyordu. Ama kızı için yeni bir hayat seçmek zorundaydı. Oğlu için ayakta kalmak zorundaydı. Doğru bu demek değildi ki, evlen yeni birini sev. O çocuklarına hem babalık hem annelik yapabilirdi. Tabi hayatı alt üst olmasaydı. Tabi kendi hayatını mahvettiği gibi bir ailenin daha hayatını mahvetmeseydi. Her şey daha güzel olabilirdi...

-
Gözlerimi açtığımda birkaç saniye ayılmayı bekledim. Yatağın diğer tarafının çökük olmasından anladığım kadarıyla Dağra hala yanımdaydı. Yutkundum. Yavaşca ona doğru döndüm. Ellerini başının altına koymuş uyuyordu. Masumdu. Fazla masum..

Tek kolumu yastığın üzerine koyup, kafamı elime yasladım. Diğer elim boştaydı. Yastığa serilmiş saçını arkaya atarak sevmeye başladım. Karşımda o kadar masum uyuyordu ki, sırıtmamak elde değildi. Onu izlmeyi seviyordum.

Bir on dakika kadar onu seyrettikten sonra, Dağra hareketlenmeye başladı. Elimi çekmedim. Uyanmasını bekledim. Kaşlarını çattı. Bir şeyler mırıldandı. Gözüne düşen saçından huylanmış olacak ki, parmağı ile gözünün üstünü kaşıdı.

"Şu saçları kestireceğim." güldüm. Güldüğümü anlamış olacak ki gözünü açtı. Bana bakıyordu. Mimiksiz, koltuktan uyanmış gibi...
"Sen uyanık mıydın?" kafamı salladım.

"Seni izliyordum." sırıttı.

"Uyurken nasılım?" elimi saçına daldırdım.

"Masum." kaşlarını çattı.

"İnsanlar uyudukları kadar masum olamıyorlar ne yazık ki." elimi çektim.

"Ne?" kafasını sağa sola salladı.

"Boşver uykulu uykulu saçmalıyorum yine. Hadi kalk." Dağra yataktan kalkıp odamdaki lavaboya girdi. Az önce dediği şeylere anlam verememiştim. Ama onun söylediği gibi uykulu haline vermeye karar verdim.

Dağra'yı beklemeden aşağı indim. Kızları ben unutmuştum ama onlar bizi unutmamıştı. Battaniyeleri toplamışlar, kahvaltıyı hazırlamışlardı. Güldüm. Masada çeşit çeşit şeyler vardı. Güzel gözüküyordu.

"Kızlar sofra enfes olmuş." Dicle elinde tuzla gelip sırıttı.

"Senin de uykun güzel geçmiş gibi." Dicle saf gibi dursada her şeyin farkında olan bir kızdı. Omzuna vurdum.

"Dicle!" Kahkaha attı. Ceyda'da arkadan tastikliyordu. İkisi de birbirinden farksızdı.

"Üf be efsane kokuyor kızlar." Dağra kolunu omzuma atıp, tek eline peynir aldı ve ağzına attı.

"Tabi enişte siz uyurken, biz hazırladık." Gözlerimi devirdim. Artık öyle anlatırlardı. Kızlar...

"Dağra baktık sarılmış uyuyorsunuz rahatsız etmeyelim dedik demi Dicle." Dicle de kafasını sallamıştı. Ceydaya çatalı fırlatmıştım.

"Odaya niye giriyorsunuz kızım!" Dağra'nın hoşuna gitmiş olacak ki gülmüştü.

"Neyse kızlar size doyum olmaz. Benim çıkmam lazım. Bu arada -" Yanağımdan öptü. "Uyku için teşekkürler güzelim." ben kızların önünde kıpkırmızı olurken Dağra çoktan kapıya çıkmıştı. Hayır öpmesine bir şey demiyordum da, kızların önünde felan olmuyordu yani.

Kızlarla masaya oturunca Ceyda'nın telefonu çaldığı için masadan kalkmıştı. Dicle de fırsat o fırsat diyerek bana bir fotoğraf gösterdi. Dağra ile bizim sarılıp uyumuş olduğumuz bir kareydi... Beni kollarının arasına almış, kendisine yaslamış, hiç bırakmayacakmış gibi bir sarılma... O kadar muhteşemdi ki, o kareye ömrümi verebilirdim.

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin