Bölüm -11-

464 136 46
                                    

Medya: Ayla'nın kamerasından...

Sevin... Üzüleceğinizi bilseniz de, gideceğini hissetseniz de sevin. Sizi korkutabilir, ürkütebilir, hatta uzak durmanız için elinden geleni yapabilir ama sakın vazgeçmeyin sevmekten. Sevmek o kadar güzeldir ki... Biri seni tüm kalbiyle sevince iyileşiyorsun, daha iyi biri oluyorsun. Siz de onu tüm kalbinizle sevin ki, o da iyi biri olsun..

----------

İstanbul'a yola çıkmadan önce Sema Hanım'ın yanına uğramıştık. Dağra motorunu yerine koyup, alacağı eşyaları almıştı. Benim de o ara annesi ile konuşma fırsatım olmuştu. Kadın kolyeyi sormamıştı. Açıkçası şaşırmıştım. Başkası olsa sıkıştırır 'verdin mi, ne oldu,' gibi tepkiler verirdi. Ama Sema Hanım hiç sesini çıkarmamıştı. Hepimiz ona teker teker teşekkürler edip arabalara ilerledik. Ben, Ayaz, Gürkan ve Dağra gidecektik. En azından kasıntı Melis'in olmadığına sevinmiştim.

Ayaz, Dağra ile beni arkaya atıp öne binince mecburen arkaya binmiştim. Dağra elinde ki siyah saksının içinde ki fesleğene bakıp duruyordu. Sanırım fesleğen beslemeyi seviyordu. Ona da değer verdiği belliydi. Çarpıp kırılmasın diye özellikle mesafeli tutuyordu. Tabii nereye kadar...

Birkaç saat sonra yorgunluktan mıdır bilinmez, Dağra'nın camdan dışarı bakarken uyuyakaldığını gördüm. Elinde ki fesleğen de gövdesine yaslanmıştı. Kırılacaktı.. Ayaz ve Gürkan'da koyu muhabbette idiler. Ses etmeden elimi uzattım. Ellerim Dağra'nın ellerine deyince az duraksasam da yutkunup fesleğeni aldım. Sırtımda ki montu çıkarıp üstüne örttüm. Fesleğeni de kucağıma aldım. Gövdemle arasında mesafe koyup tuttum. Dağra için önemli olduğu her halinden belli oluyordu. Kırmadan tutması, bagaja koymaması, hatta ayağının yanına bile koymamıştı. Kırılacak korkusu...

Dağra uyurken o kadar masumdu ki.. Uyanıkken taktığı sert tavır, attığı bakışlar, hepsi uyurken yok oluyordu. Keşke uyanıkken de böyle olsaydı dedim içimden. Keşke...

Ne kadar daha yolculuk yaptığımızı bilmiyordum lakin, Dağra iyice sindiği yerden hareketlenince farkına baktım. Gece yarısı olmuştu... Geceleri yolculuk yapmanın ayrı zevki vardı ama gündüzleri yapılan yolculuğu daha çok seviyordum. Arabayla giderken camdan görülecek çok şey oluyordu...

Dağra koluma dokununca bakışlarımı ona yönelttim. Kaşlarını çatmış sorgular bakışlar atıyordu. Ben de açıklama yapmaya karar verdim. Ama o benden önce davranıp sorusunu sormuştu.

"Mont sana mı ait?" Kafamla onay verip hafif tebessüm ettim. Elimde ki fesleğeni de uzatıp, "Bu da sana ait.." Hafif tebessüm ettikten sonra elinde ki montumu koltuğa bıraktı ve fesleğeni aldı. Birkaç tarafına bakış attıktan sonra tekrar bakışları bana yöneldi.

"Kırılmamış. Teşekkür ederim.." Dağra.. Dağra bana teşekkür etmişti.. İnanamıyordum.. Yüreğim ağzımda atıyordu. Acaba dışarıdan duyuluyor muydu? Duyulmaması için bildiğim bütün duaları ederken, hafif tebessüm edip kafamı salladım. O önüne dönüp Ayaz'a laf yetiştirirken sakinleşmeye çalıştım. Neden? Neden heyecanlanmıştım? Dağra bana ilk kez teşekkür etti diye mi? Yoksa ilk kez iyi gördüm diye mi? Bilmiyorum.. Bildiğim tek şey varsa, Dağra'ya karşı bir şey hissetmemem gerektiğiydi. Patronuna aşık olan fotoğrafçı.. Türk yaz dizileri gibi klişe bir durum olurdu. Ya da şey, karşılıksız aşk..

Yine de düşününce ona aşık olmadığımı anladım. Sadece Dağra bana iyi davrandığı için heyecanlanmıştım. Hepsi buydu.. Yoksa başka bir şey olacağından değildi..

Yolculuğun ne kadar süreceğini bilmiyordum ama artık uykum gelmeye başlamıştı. Kafamı cama yaslasam yolun bozukluğundan dolayı kesinlikle uyuyamaz çarpardım. Koltuğa yaslayamazdım bacaklarımı bükmem gerekirdi. Ayaz Bey kendinden ödün verip koltuğunu ileri çekmeyeceğini biliyordum. O yüzden Dağra'ya baktım. Kendisi telefonla uğraşıyordu. Sert bir şekilde yutkunup o korkulu soruyu sormaya karar verdim. Ellerimi hafifçe omzuna koyup mahcupça kaşlarımı kaldırdım. Bana sorgulayıcı bakışlar atarken bu benim gözlerimi bir iki kere art arda açıp kapatmama sebep oldu.

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin