Bölüm - 50 -

260 85 27
                                    

"Efkârım az değil al yine yak bizi kurtar bu kadehten,
Gel yaklaş gecelere hükmet benimle Eylül'e dolsun bu kadehler,
Bu sefer benden dile yokluğu Efsun'dan sona yine sana bi haberken,
Sus geçmişimiz bir kafeste! Kus geleceğimizi bir hasetle!"

                                  - Doğaç

--------

Cenneti görmek için gözlerimizi kapatmamız yeterli midir? Yoksa cenneti kendimi, var edebilir miyiz? Hatta dünyada bir cennet varsa nerede? Dünyada cennet varsa, ölmemizin ne anlamı kalır? Güzel soruların, güzel cevapları vardır. Bu soruların cevapları gerçekten güzel mi?

Bir insanın kokusu, size cennet olabilir mi? Onun yanında olmak, aslında gerçekten yaşamak mı? Yoksa dünyadaki sahte cennetten birileri mi? Bilemiyorum. Bilemiyeceğim.. Çoğu şeye cevap veremeyeceğim gibi...

"Dağra bunu mu aldın amına koyayım? Suşhi sevmem. İğrenç." Can gözlerini devirip homurdandı.

"Öyleyse beyfendi gidip alsaydınız, keyfinizin kahyası ne isterse."

"Bir ara Özge almıştı Suşhi, böyle çeşit çeşit ama. Sonra baktım tadına, Allah belamı verdi. Dedim diğer güzeldir. O da kötüydü. Çek şunu ölmek için gencim." Dağra yüzünü buruşturup poşeti kapattı.

"Bok ye." Can peçeteyi Dağra'ya fırlatmıştı.

"Mala bak." İkisi karşılıklı gülüşünce bende aralarına katılmıştım. Dağra gelip kolunu omzuma atmıştı. Bende ona yaslanmıştım.

"Hadi Ceyda'ları da çağır da yemek yiyelim."

"Bok yiyeceksek hayır."

"Seni döverim." Dağra çok sakin ama sert söylemişti.

"Tamam amca."

"Aferin." Can mutfaktan çıkınca biz de salona geçmiştik. Dağra kolunun altından bir an olsun ayırmıyordu. O koltuğa yerleşince bende yanına oturup, kafamı omuzuna yaslamıştım. Kalp atışlarını duymak, en sevdiğim şeydi. Bir daha asla duyamayacağımı düşünmüştüm. Ama tekrar gelmiş ve ben gerçekten yaşadığımı hissetmiştim.n

"Seni kaybettim sanmıştım." Kaşlarımı çattım. Dağra'nın devam etmesini bekledim. "Babam ile sırf senin için anlaşmıştık. Onlar seni iyileştirecekti bende abimi içeri yollayacaktım. Babam zeki biriydi. Ayağındaki taşları temizlemek için elindeki en kolay buydu. Tek oğlunu içeri yollamak, diğer oğlunu şehirden göndermek."

Ses etmedim. Dağra anlatıyordu ve ben gerçekten merak ediyordum. Belki de olayın iç yüzünü şimdi öğrenecektim.

"Seni bırakırken ölecek gibi hissettim Ayla. Bir insan gerçekten vurulmadan, bıçaklanmadan, ölecek gibi olur mu? Ben oldum Ayla. Kaç kere vazgeçmek istedim ama yapamadım. Sırf senin, sırf bizim geleceğimiz için buna mecburdum. Annem beni görünce, bir şeylerin olduğunu biliyordu. Ama yanıma yaklaşıp soramadı bile. O kadar yaralıydım, o kadar boşluktaydım ki..."

Sesindeki çaresizliği hissetmiştim. Sanki özgürlüğe kavuşmuş gibi, arada derin nefesler alıyordu.

"Yanıma kimse gelemiyordu. Ayaz'ı burada bırakmıştım. Sırf bir şey olursa benden önce yetişebilsin diye. Sercan abi bile yanıma gelmedi, gelemedi. Çok kızgındım, kırgındım. Bir kişi dokunsa ağzını yüzünü kırardım. Bir gün Can aradı. Sebebini bilmiyorum. Zaten ona emanet etmiştim seni. O sana gözü gibi bakardı." Yutkundum.

"Can aradı işte. Baban Ayla'nın yanından çıktı. İçeri giremedim dedi. O an bütün her şey durdu Ayla. Sana bir yaptı diye o kadar korktum ki. Orada bayıldığında, bir yandan Can'ın sesleri, bir yandan doktorların sesleri... Çok korktum Ayla. Kalkıp gelecektim. Annem tuttu. O gün o saatte, annemin omzunda saatlerce ağladım." Annesi ile özel bir bağ vardı aralarında. Küçükken geçirdikleri şeylere karşı...

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin