Bölüm - 47 -

249 89 58
                                    

İLK VE SON KEZ, DAĞRA'NIN AĞZINDAN OKUYORUZ...

******

İnsanları yarı yolda bırakmak kolaydır. Olduğu yere bırakıp gelirsin olduğun yere. Ne hisseder, ne düşünür umrunda olmaz. Belki aklına bile gelmez saatler sonra. İsmini bile hatırlamazsın...

Geçmiş ile geleceğin arasında kalmış ben, geçmişin acılarını çeken Ayla... Ondan intikam almak isterken aşık olan yine ben, hep en sonuna kadar seven yine o... Aramızdaki farklar sanırım bunlardı. O hep severdi. O hep güvenirdi. Ben ise, en küçük şeyde şüphe duyardım.

İlk karşıma çıktığında, hayatıma girip çıkan diğer kameramanlar gibi olup, bir zaman sonra çıkıp gideceğini düşündüm. Hatta bazen üstüne gidip ağzından laf almaya çalıştım. Benim hayatıma olan ilgisini fark etmemek aptallık olurdu. Biraz geç de olsa, bana olan ilgisini fark etmiştim. Bu fark edişten sonra kızıl kadın gelmiş ve gerçeklerden bahsetmişti.

Ardından babamın yanına gidip her şeyi öğrenmiştim. Ya da öğrendiğim sandığım yalanları...

Babam en küçük şeyde hepimizi kullanmayı iyi bilirdi. Küçükken beni anneme bırakıp gitmiş, o gidişten bir de abim olmuştu. Her ne kadar isminin söylenmesini istemese de babam ona hep ismiyle seslenirdi. Bir zamam sonra cinayetten içeri girmişti.

Babam onu ziyarete gidip, gerçeklerden bahsedince, intikam hırsına girişmiş içeriden kaçmıştı. O hiçbir şey yapmadan babam onu içeri beni kullanarak tekrar tıkmıştı. Sevdiğim kadını ileri sürerek, beni kendinden uzaklaştırmıştı.

Ben küçükken annemin göz yaşlarını silerdim. Karşısında ağlamazdım. Arkasını döndüğü an, gözümden yaşlar dökülür, sesim çıkmasın diye elimle ağzımı kapatırdım. Sırf annem görüp üzülmesin diye.. Sırf ona destek olmak, yalnız olduğunu hissetmesin diye...

Hayatımda neredeyse hiç kimseye yaralarımdan bahsetmemiştim. Anneme bile asla acılarımı açmadım. Hep yazmayı tercih ettim. Yazarken, benim bile fark etmediğim acılarım ortaya çıkıyordu. Kendimi bile yazarken tanıyordum bazen. Bu hoşuma gidiyordu.

Her ne kadar babam sayesinde buralarda olsam da, annemin ağladığı zamanlar aklıma hep geliyor, canımı yakıyordu. Babamı çok sevmezdim, ama yine de hatrı vardı. Çoğu şeye sebep olsa da, geleceğime de yol olmuştu bir bakıma.

Ayla... Yorum yapılamayacak kadar masum, hayallerinin peşinden gitmiş kadın. Bir zamanlar intikam uğruna harcadığım, umursamadığım, canı yansın diye uğraştığım o kadın... Şimdi babamın ellerinde, belki de iyileşmiş bir şekilde, yatıyordu. Belki babama bunun için minnettar olmalıydım. İlk ve son kez, ona teşekkür etmeliydim. Hayallerimi kurtardığı için...

Erkekler, duyguları ile hareket etmekten çok, daha çok mantık üzerine ilerlerdi. Ben ilk zamanlar ne kadar mantıklı hareket etsem de, Ayla'yı tanıdıkça, zaman ilerleyip kendimi toparlamaya başladıkça her şey bir bir çözülmüştü. Onun bir suçu olmadığını, neden ondan bir şeyler koparmaya çalıştığımı sorgulayıp durdum. Babamın da istediği buydu. Kafamı karıştırmak. Belki burdan zaman kazanmak istemişti. Bilemiyorum. Bildiğim tek şey, şu an Ayla'nın kurtulmuş olmasıydı. Onu özlemiştim...

Aydın'da geçirdiğim kaçıncı gün, kaçıncı aydı bilmiyorum... Babama söz verdiğim gibi asla ona ulaşmadım. Ulaşmaya çalışmadım. Halini hatırını sormadım. Sadece bekledim. Beklemeye devam ettim.

Annem beni sorsa da, geçiştirdim. Fiilen ölmüş gibiydim. Eğer Ayla'yı görürsem, büyük bir uykudan uyanacakmış gibi hissediyordum.

Belki ileride gittiğimde, beni hatırlamayacaktı. Belki hatırlayacak ama affetmeyecekti. Bilemezdim. Ayla saf kalbiyle, sadece yaşıyordu. Olanları, olacakları bilseydi.. Belki de kabul etmezdi. Benim gitmeme izin vermezdi. Beni kaybetmek istemezdi.

Şimdi onun gözünde, kaçmış birinin profili olabilirdim. Belki onu terk ettiğimi bile düşünüyor olabilirdi. Böyle olmasının sorumlusu da bendim. Sırf geleceği için... Sırf ölmesin diye, onu en iyi doktorlara teslim etmiştim. Bir yandan da babama...

Doktorların bilerek öldürmeyeceğini biliyordum ama babam dediğim adam her şeyi yapabilirdi. Belki bir an fikrini değiştirip tedaviyi bırakın diyebilirdi..

İnsanlara güvenmek, birilerine hayatını, sırlarını emanet etmek zordur. Birilerine güvenip yola çıkmak en zor olanıdır. Ben hayatımda ilk dost dediğim insanlardan yemiştim bıçağı. Arkadaşlarım ile kömürlükteki stüdyoda bir şeyler karalar, piyasaya sürerdik. Zaman ilerledikçe, herkesi para sevdası sarmıştı. Ben daha ilerisini düşünmüştüm. Başarılı olduğumu, şehrimi temsil ettiğimi felan.

Diğer dostlarım benim aksime daha çok kazanca bakmaya başladı. Bende gruptan ayrıldım. Çünkü iyi yerlere gelmek istiyordum ve önümdeki fırsatlar inanılmazdı.

O fırsatları iyi de kullandığımı düşünüyordum. Şu an, adımı kime sorsan az buçuk fikri vardı. Muhtemelen duymuş olurlardı. İlk rap filminde başroldüm.. Ya da iyi bir MC topluluğu ile çalışmıştım. Beraber parça çıkardığım insanlar, başarılı insanlardı... İyi bir yerdeydim..

İyi yere gelmek istiyorsak sonuna kadar çalışmak zorundaydık. Çalıştıkça, hırslanmak.. Hırsımız arttıkça da kazanmak.. Bunlar ne kadar hayatın kuralı olsa da, biz hep istediğimizi kovalamak için varolmuştuk. Bir şeyi kovalamak, peşine düşmek.. En sonunda bizi o hedefe ulaştırırdı.. Olmayacağını bile bile, koşarsak bile en sonunda bir sonuca ulaşırdık...

*******

Eveet! İlk ve son kez Dağra'nın ağzından okuduk. Çoğu soru işaretinin cevabını bulduğumuzu düşünüyorum..

Aklınızda kalan varsa, buraya yazabilirsiniz ..

Bir de bu bölüm ardından hemen Sehabe kurgusunun girişini yayınlıyorum hazır mıyız!!! :')

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin