Bölüm - 48 -

280 89 103
                                    

"Yalanı yerine, koyamam acı yerine... Batarım en derine.. Yanarım ellerinle.."

******

Şimdi kurtulmuş muydum? Aklım kaybolmadan, zihnim silinmeden, ellerimi kaybetmeden... Onun ismini unutmadan, bu hastalıktan kurtulmuş muydum? Sevinmeli miydim peki? Onsuz geçen iki senede, kanserden kurtulduğuma.. Bundan sonraki hayatımda onsuz saatlerin olacağını bilmek, beni sevindirmiyordu. Bulmak zorunda olduğum adam, benden kilometrelerce uzaktaydı. Belki binsem gitsem yanına, göreceklerimden korkuyordum. Belki cidden evlenmiş, çocuklu, küçük bahçeli bir adamla karşılaşacaktım....

---------

Can sert bakışlarını Ayaz'a gönderirken, Ayaz aramamakta kararlıydı. Dostu ona asla önemli bir mevzuat olmadığında, aramamasını söylemişti. O da sırf tehdit yedi diye aramayacaktı.

"Üzgünüm." Can sinirle bağırdı.

"O kız orada ölürken, o orada sefa çekiyorsa onu sikerim! Bunu da söylersin ona!" Ayaz korkuyla gözlerini büyüttü.

"Ne demek ölürken? İyileşmesi lazımdı."

"İyileşmiyor. Daha da ölüyor. Sevdiği adam ondan kilometrelerce uzakta, ne yaptığını bilmeden, kimler ile konuştuğunu bilmeden geçirdiği her saat, onu öldürüyor." Can, Ayaz'ın bir şey demesine izin vermeden evden ayrıldı. Diyecekleri bu kadardı işte, daha fazlasına gücü yetmezdi. Nefesi yetmezdi. Her gün annesinin mezarına gelip, Ayla'yı anlatıp ağlamaktan yorulmuştu. Her zamankinden daha az içiyordu. Ayla sırf üzülmesin, erken iyileşsin diye...

Annesine her gittiğinde içinde, geçmişin acıları dışarı çıkıyordu sanki. Bazen annesine sitem ediyordu. Neden bu kadar erken aralarından ayrılıp, Can'ı bu kahpe dünyada yalnız bıraktığına.. Sitem ediyordu, bu doğrusu ve yanlışı olmayan dünyada tek kaldığına... Ellerine dünyanın yükü bırakıp, onu terk edişine kızıyordu. Dayanamıyordu.

Bazen üşüyordu. Deniz kenarlarında sabahladığı günler, hastalanmasa bile üşüyordu. Bir insana değer verip, bile bile ölüme gitmesini izlemek ona zor geliyordu. Zeliş'te bu kadar yıkılmamıştı. Her şeyi ile destek olan kadın, şimdi gözleri önünde eriyordu. Ne kadar tedavi olsa da, o hissediyordu. Ayla kendini yapayalnız hissediyordu. Sevdikleri yoktu. Ailesi yanında değildi. Sevdiği adam terk etmişti.

İnsanlara olan duygusuzluğu, Ayla'da tepetaklak oluyordu sanki. Ona olan zaafı, sahilde sabahladıkları gün hissettirmişti kendini.. Gittiği gün anlamıştı yokluğunu. Değer verdiği insanın onu bir kere de bırakmasını izlemişti. Sonra konserine gelince, o kadar sevinmişti ki... Onu bir daha bırakmak istememişti. Çünkü sevdiğini kaybetmek istemiyordu. Onu okutmayı, kaçırmayı bile düşünmüştü. Sırf yanında olsun, akıl versin, destek olsun diye... Hep yanında birini aramıştı.

Elindeki sigarayı son kez çekip yere attı Can. Geçmiş her ne kadar peşini bırakmasa da, geleceğini kovalayacaktı. Dağra olmasa bile, Ayla'ya onun yokluğunu asla hissettirmeyecekti. Yarasını elinden geldiğince kapatacaktı. O, hastalıktan kurtulacak. Oradan elini kolunu sallayarak çıkacak. Ve en sonunda, mutlu olacaktı. Can bunu hissedebiliyordu.

Ceyda'lara, Ayla'ya olanlardan bahsetmemişti. Memlekete döndüğünü söylemiş, başka açıklama yapmamıştı. Kimseden de ses çıkmamıştı. Sorgulayan olmamıştı. Çünkü sorarlarsa, Can'ın üzüleceğini biliyorlardı.

Can'ın eski tadı da kalmamıştı. Ufuğa takılmıyor, ismi ile sesleniyordu. Az içtiğini kendisi de biliyordu. Diğerleri de azdan az fark etseler de, kimse cesaret edip soramıyordu. Geçmiş, her ne kadar Ayla'nın peşini bırakmasa da, etrafındaki insanların da tadını kaçırmayı başarmıştı.

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin