Bölüm - 46 -

243 90 85
                                    

"Kirpiklerime salıncak kur.."

*******

Kaç gün, kaç ay oldu bilmiyorum.. Onsuz, geçen her saat benim için bir zehirdi sanki. Yavaş yavaş zihnime kazıdığım yüzü, içime işlediğim kokusu, aklımı delip geçen sesini unutmuştum.. Onu böyle delicesine severken, canımı hiçe sayacak kadar severken... O gitmişti. Beni hiç bilmediğim, belki yalnız öleceğim bu hücreye kendi kollarıyla bırakıp gitmişti.

Can ile üç aydır buradaydık. O beni hiç yalnız bırakmamış, birkaç konser işi dışında gitmemişti. Ondan öğrendiğime göre, Dağra gitmişti. Şehirden temelli... Çıkıp gitmişti.

Bir insanı sevmek belki de en zor olanıydı, aşık olunca mantıklı düşünmeyi hep bir kenara bırakıyorduk. Kalbimiz ile hareket ediyor, durumun gerçeğini göremiyorduk. Hayatımızı ne kadar kötü etkileyecek olursa olsun, biz hep en iyisi olduğuna inanıyorduk.

Dağra ile hayaller kurmuştum. Küçük bir bahçe, biraz çiçek, belki bir kedi.. Bir çocuk; ona benzeyen, burnu, gözleri, yüz hatları... Kokusu ona benzeyen küçük bir çocuk. Aşkımızın meyvesi, sevgimizin kanıtı... Olmadı. Düşlediğim şeyler, hiç olmadı. Gitti...

Birkaç hafta önce saçlarımı da kesmiştim. Dağra'nın dokunmaya kıyamadığı, uzun saçlarımı kesmiştim. Hayır, hastalık değildi saçlarımı alan. Dağra'ydı..

Bir kadın eğer saçlarını kesiyorsa, derinlerde hala yarası var derler. Ben kestim, kendime ne kadar konduramasam da, hala onu seviyordum. Onu özlüyordum. Gülünce kısılan gözlerini, inci gibi dizilmiş dişlerini, kokusunu, dokunuşunu, bakışını...

Beni terk ettiğine hala inanmak istemiyordum. Beni seven gözler, benim için her şeyini feda eden o beden... Neden bırakıp gitmişti? Ona güvendiğimi biliyordu. Ona değer verdiğimi de... Belki de, gerçek anlamda hissettirememiştim ona sevgimi. Belki de aradığı aşk bende değildi..

O zaman neden? Neden bana gelecekten bahsetmişti.. Gelecek ile hayaller kurup, bana sahip olmuştu? Kafam karışıktı. Gelecekten bahseden adam, geçmişimle beni terk edip gitmişti.

Derin bir nefes aldım. Ceyda'lar yoktu. Ailem yoktu. Sevdiğim adam da yoktu... Can hariç. Yapayalnız biriydim artık. Belki bu hücrede ölüp gidecektim. Can hariç kimse gelmeyecekti cenazeme. Hayatta kısa süreli mücadele etmiş birisi olarak gidecektim.

Gözlerimden yaşlar süzüldü tekrardan. İlk günler, hiçbir şey yemiyor, sırf onu istiyordum..  Dağra'yı.. Belki gelse her şey çözülecekmiş gibi hissediyordum. Belki sorunları halledebilirdik gibi... Adını sayıklıyor, geceleri kabuslar görüyordum.

Kapıdan ses geldiğinde Can'ın elinde yemek ile geldiğini gördüm. O da benim yüzümden perişan olmuştu. Sırf ben iyi olayım diye, benimle beraber kalıyordu. Onunda benden farkı yoktu. İlk gün, Dağra gitti dediğinde, omuzunda saatlerce ağlamış, çığlıklar atmıştım.

"Yemekler geldi!" Gözlerimle bir bakış atıp masaya geçtim. Buraya günde birkaç kere iğne vurmaya bir doktor geliyordu. Bir kere kapı açıldığında, tekerlekli sandalyede oturan bir adam görmüştüm. Burada ne işi olduğunu bilmiyordum. Aslında bende ne işim olduğunu bilmiyordum...
Can'dan öğrendiğim kadarıyla, burası kanser hastaları için tedavi merkeziydi. İki sene içerisinde iyileşecektim.

Ben iyileşmek istemiyordum. Bundan sonraki hayatım, yaşanmayacak kadar berbat olurdu. Dağra'sız gelecek düşünmediğim için, benim için iki sene sonrası diye bir hayat yoktu.

"Ayla, iyi misin?" Kafamı sağa sola salladım. Değildim. Konuşmak istemiyordum.

"İki gündür doğru düzgün ağzını açmıyorsun bile." Derin nefes aldım. Ölmüş gibiydim. Şu iki ay, bana her şeyi sorgulatmıştı. Her şeyin cevabını bulsam da, Dağra'da sona kalıyordum. Ona cevap bulamıyordum. Neden diye sormaktan kafam ağrımıştı. Beni seven bir insan, neden bu hücreye beni mahkum edip gitmişti?

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin