Bölüm -14-

474 131 22
                                    

Gözyaşlarını dökmen sorun değil ama kendini yırtma..

-------------

Aslında hayat kolaydır, ama yaşamasını bilene..

Okuldan çıktıktan sonra İstanbul'da sıradan bir çiçekçiye gittim. Dağra'ya doğum günü partisi yapılacaktı ve bende fesleğen almaya karar vermiştim. Uygun ve yetişmiş bir fesleğen aldıktan sonra zarar gelmesin diye özene özene eve getirdim. Kahverengi saksısı ile çok sade duruyordu. Bu yüzden saksının üstüne dört tane bebek işleyip yapıştırdım. Melis'in hediyesi her neyse ondan daha farklı olmalıydı. Belki çocukçaydı ama farklı ve değişik bir şey olacaktı. Saksının içine Dağra'nın bana 'maaşından keserim' diyerek aldığı ama kesmediği deniz kabuklarından birkaçını da içine dizdim. Çok garip olmuştu ama, bence beğenecekti.

Zülfikar kolyeyi de bu gece verecektim. Onu yalnız yakalayacak ve kimse görmeden verecektim. Eğer kötü bir şey ise, ve Dağra bana kızarsa kimse görmeyecekti. Planı böyle hazırlamıştım. En azından kimseye rezil olmadan halledebilirdim.

Dağra'nın bugün konseri vardı. Sercan Abi'de evinin yedek anahtarı olduğu için, o yokken evi süsleyeceklerdi. Ben sonradan gitmeyi düşünüyordum açıkcası.. O kasıntının çekilesi fazla bir yeri yoktu. Evet hediye olarak çok küçük ve değersiz bir şey seçmiştim, evet bazen bana iyi davranıyordu ama bu kötü biri olduğunu değiştirmiyordu. Bana her yaklaşmasında heyecanlanıyordum. Neden olduğunu hala bulamasam da, bu iyi davranışından kaynaklandığını düşünüyordum.

Can, yani No.1.. Onun dün gece dediği cümle, aklımda kalmıştı. Çok duygulu ve sesi titrek söylemişti. Belki bazıları bunu sarhoşluğuna verebilirdi ama ben öyle düşünmüyordum. O fazla şey yaşamıştı ve bu yaşadıklarını unutmak için de içiyordu. Peki hayatına hiç mi kimse girmemişti? Onu değiştirecek, içkiden uzak tutacak birisi. Bir kadın..

Ben odamı toplarken kapı çaldı. Kafamda ki düşünceleri uzaklaştırarak aşağı indim ve kapıyı açtım. Karşımda deri ceketli ve gözlüklü bir Dağra Solmaz beklemiyordum tabii.. Hızla kapıyı geri kapattım. Bunun ne işi vardı burada? İçeri girerse mutfak tezgahında ki, Fesleğen ve Zülfikar kolyeyi görürdü. Onları alarak hızla merdivenin altında ki dolaba özenle koydum. Sonra derin bir nefes alıp tekrar kapıyı açtım. Gözlüklerini çıkarmış, çatık kaşlarla bana bakıyordu Dağra.

"Ne?"

"Neden yüzüme kapıyı kapattın küçük?" Yanımdan hızla geçmişti. Onun arkasından gelen koku... Ona ait olan ve diğer insanlardan ayıran en önemli şey, lavanta... Gözlerimi kapatıp derince içime çektim. Sonra toparlanıp kapıyı kapattım ve hamağıma kurulmuş Dağra'nın yanına gittim.

"Seni görmeyi beklemiyordum." Tek kaşını kaldırıp suratıma baktı.

"Bende buraya gelmeyi beklemiyordum ama sana ihtiyacım var.." Son sözleri bende şok etkisi yaratırken hızla gözlerimi kırpıştırdım. Ne demişti o? Bana ihtiyacın mı var? Yoksa..

"Akşam konserim var, çekecek bir kamerana ihtiyacım var. O kişi de sensin." Yüzüne aval aval baktıktan sonra dediğini anladım ve kafamı salladım. Gözlerimi kaçırdım. Yanlış anlamıştım. Heyecanlanmıştım..

Dağra gözlerini kısıp yanıma gelmişti. Ben hala ona bakmıyordum. Utanmış mıydım? Küçük bir yanlış anlaşılma yüzünden ne hale gelmiştim. Dağra bana doğru eğildi ve dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Niye böyle bir şey yapmıştı? Kalbim çok hızlı atıyordu. Nefesi boynuma değdikçe titrememe sebep oluyordu. Sonra Dağra'nın hafif gülme tınısı duyuldu. Anlamış mıydı? Üzerimde yarattığı etkiyi anlamış mıydı?

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin