Bölüm - 49 -

253 90 47
                                    

"Konuşacak kimsen yok, uyku senin tek çaren..."

                                      - Cever -

Bölüm Şarkısı: Sezgin Alkan - Yine Bana Kalırım - Şanışer Cover.
--------

Sevmek; belki de en acı olanı.. Hayatın bütün problemlerini unutup, pembe rüyaya dalmak.. Bazen çoğu şeyin bilincinde olup, susmak. Aşk, ölmek.. Belki de, nefes aldığında asla onu unutamamak..

Sonunda ölmek mi? En zor olanı. Sadece onu istemek de cabası.

Seneler sonra beni arayıp geleceğim demesi düşündürücü.

Ben, kalbimi hissedebiliyor muydum? Demek ki, seneler sonra varlığını unuttuğum organımı hatırlamamı sağlayan biri vardı. Dağra?  Evet. Eskiden olsa, ismini duyduğumda sırıtıp, gözlerimi kaçırırdım. Şimdi, o kadar acı veriyordu ki... Asla hatırlamak istemiyordum. Bu hikayenin sonu nasıl olur bilmiyordum. Kanseri bile yenmiştim. Ama Dağra ile olan sınırlarımızı asla aşamamıştım. Onunla barışacağımıza duyduğum inanç, onun gidişiyle yerle bir olmuştu...

Gözlerimi açtığımda Can'ın tıkırtılarını duydum. Mutfakta uğraşıyordu. Sayemde yemek yapmayı öğrenmişti. Tabii bu diğer iyi taraflardandı.

Aşağı indim. Can masayı hazırlamış, telefonla konuşuyordu. Hayır sabahın köründe kalkıp kim seni arar merak ediyorum. Duvarda ki saate göz attığımda saatin on ikiyi geçtiğini gördüm. Gözlerim kocaman olmuştu. Ne kadar uyumuştum ben? Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Hastaneden geleli bir ay olmuştu ve ben baya baya kilo almıştım. İlk günüme nazaran, rengim yerine gelmiş saçım bile uzamıştı.

İçeriye geçince masaya oturdum. Can bana küçük bir bakış atıp, telefonu kapattı.

"Günaydın virüs. Kalktın mı şükür?" Yüzümü buruşturdum.

"Yok kalkmadım. Ne içtin Can?" Kıkırdadı.

"Rakı."

"Manyak ya.." İkimizde gülüp yemeğe geçtik.

"Bak şunun tadına, yeni tarifim." Eliyle gösterdiği yere baktım. Zeytini sanırım salça ile kavurmuştu. Tabi bunu bilen, Can'a belli etmedim. Çatalla bir tane zeytini ağzıma attım. Can'ın meraklı bakışları altında yüzümü sabit tutuyordum. Bu kısımda tam olarak gülmem gerekiyordu. Ama mimik oynatmadım. Ağzımdaki bitene kadar merakla bekledi. Kedi gibiydi.

"Nasıl?"

"Güzelmiş."

"Ne? Bu kadar mı?" Kafamla onayladım. Kaşlarını çatıp önüne döndü.

"Neyse." Kahkaha attım. Çocuk gibi küsmüştü. Elimle uzanıp saçlarını karıştırdım.

"Güzel işte oğlum daha ne diyim?" Ben geri çekilince pis pis suratıma baktı.

"Sen bir şey deme Ayla." Hala küs numarası yapıyordu. Biliyordum ki o bana küsemezdi. Sırıtıp çayımı içmeye devam ettim. O da beni takmayıp zeytini çatalladı.

"Yoo gayet de muhteşem olmuş, siz kadınlar ağzınızın tadını bilmiyorsunuz." Kaşlarımı kaldırdım.

"Hâlâ o konuda mısın Can? Evet efsane olmuş, muhteşem ötesi olmuş. Ellerine sağlık." Öylesine söylenmiş bir şeydi ama Can, yeni bir aşçı modeli olarak yemeğine laf ettirmiyordu.

"Sağol bebiş." Sırıtıp ağzıma bir peynir attım.

"Ee şarkı işleri felan nasıl gidiyo?" Bana kısa bir bakış attı.

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin