Annesi ile yemek yiyen küçük erkek çocuğu, soru sormaya çekiniyordu. Çünkü sorarsa, annesi üzülür, ağlar diye korkuyordu. Annesi hep gülsün isterdi. Asla ağlamasın...
Ama çocuk kafası işte... Sormadan da duramamıştı."Anne, ne zaman gideceğiz?" Annesi sıkıntı ile yutkundu. Karşısında, babasına benzeyen oğlu duruyordu. Oysa ne çok isterdi kendisine benzemesini. Onu hatırlatmamasını...
"Bilmiyorum Dağra." Çocuk sustu. Çekinmişti. Annesi iyi değildi. Yemeği yememişti, çatalla oynuyordu. Dağra ses etmeden masadan kalktı. Annesi odasına gittiğini düşündüğü için sormadı.
Dağra evden çıkıp, sahilin önüne geldi. On bir yaşındaydı. Ne kadar on bir yaşında olsa da, çok olgun hissediyordu. Kumların üstüne çöktü. İnsanların gülüşme sesleri yüzünü buruşturmasına sebep oldu. Dağra denize bakarak uzaklara dalmıştı. Belki babası olsaydı, bu durumda olmazlardı..
Yanına gelen uzun saçlı kızı görmemişti. Belki o seslenmese, asla göremeyecekti.
"Neden yalnız oturuyorsun?" Bakışlarını denizden çekip, başucunda dikilen kıza baktı. Küçük yüzü, uzun saçları vardı. Elinde de bir çiçek tutuyordu. Çiçek sahteye benziyordu.
"Çünkü yalnızım." Kız etrafa kısa bir bakış atıp Dağra'nın yanına oturdu.
"Ailen yok mu?" Dağra kıza baktı. Muhtemelen kendisinden daha küçüktü.
"Annem var. Ama o da çok mutsuz." Kız derin bir nefes aldı.
"Benim annem ve babamda mutsuz.." Dağra kaşlarını çattı.
"Neden?" Kız umursamıyor gibi omuz silkti.
"Çünkü ikisi de birbirini sevmiyor." Dağra bu yaştaki bir kızın, bunları hissetmesine şaşırmıştı. Bakışlarını denize çevirdi.
"Buradan gideceğiz. Ben babamın yanına gitmek istiyorum. Annem istemiyor." Dağra gitmek istemiyordu. Bu sokak onun eviydi..
"Senin adına üzüldüm." Kız umursamıyor gibiydi. Dağra dişlerini sıkmıştı. Sabırsız ve kolay sinirlenebilen bir yapısı vardı. Bu huyu tamamiyle babasıydı.
"Bana üzülme!" Küçük kız etrafa kısa bir bakış attıktan sonra Dağra'ya döndü.
"Sana aciz hissettirilmesinden hoşlanmıyorsun değil mi?" Dağra yutkundu. İlk kez birisi, - ki kendinden yaşça küçük bir kız çocuğu - içindekileri yüzüne vurmuştu.
"Sanane." Bu kadardı işte. Küçük aptal bir kız ile uğraşmayacaktı.
"Çiçeğe ne dersin?" Dağra bakışlarını kızın eline çevirdi. "Çiçekler hep güzel kokar, ve sadece koparıldıklarında ölürler." Dağra tebessüm etti.
"Bu çiçek gerçek mi?" Kız sırıttı.
"Hayır değil. Eğer gerçek olsaydı, şimdiye kadar solmuş olurdu."
"Peki bu çiçeğin adı ne?" Küçük kız ayağa kalktı. Elindeki çiçeği Dağra'ya verdi.
"Annem lavanta olduğunu söyledi. Onun adı lavanta. Peki senin adın ne?" Dağra da ayağa kalktı ve elini uzattı.
"Dağra.." Küçük kız sırıtıp elini tuttu ve arkadan ona seslenen halasına doğru ilerledi. Dağra kızın ismini ne kadar merak etse de, sadece arkasından bakıp sırıtmak ile yetinmişti. Kız birkaç adım sonra durup geri döndü. Dağra'ya baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞRA (TAMAMLANDI)
FanfictionGeçmişin oyunları ile kirlenen iki aile, geleceğin getirdikleri ile tekrar bir araya gelir. Kader, iki tarafı da yakıp yıkarken, o yangından bir aşk doğar.. Üniversite öğrencisi Ayla, küçükken hayalleri için İstanbul'a okumaya gelir. Okuduğu ilk...