Bölüm -10-

454 142 26
                                    

Unutamayacağınız güzel anılar, ileride çok canınızı yakar. Neden mi böyle dedim? Eğer sevdiğinizi kaybederseniz, o anılar sizi gülümsetmek yerine ağlatır.. Her şeyin kıymetini bilin. Sevdiğinizin de....

---------

Aydın güzellikler ile dolu bir şehirdi. Gezilecek çok yeri yok gibi dursa da, fazlasıyla vardı. Tabii gezmesini bilene..

Herkes, yol kenarlarında dükkanlar olan bir bölgede buluşmuştu. Yol da, Dağra herkesi sollayarak önden gelmişti. Bu adamın en sevdiğim huyu buydu işte.. Dik başlılığı... Tabii bana karşı olana değil.

"Tamam o zaman bu caddeyi tamamiyle gezelim. Daha erken olduğu için deniz kalabalık olur. Oraya da sonra gideriz." Hepimiz onaylayınca ben elimde kamera ile, meraklı meraklı etrafa bakıyordum. Çekebilecek ya da alabilecek kayda değer bir şey var mı diye..

"Bakın buralar tüm antikacı ile dolu. Aradığınız bir şey var mı?" Dağra boğazını temizleyerek konuştu.

"Benim burada uğrayacak bir yerim var. Siz ne yapıyorsanız yapın."

"Bizi ayırma Dağra. Biz de gelelim." Derin bir nefes alıp kafasıyla onayladı Gürkan'ı.

Dağra ileride biz de arkada yavaş yavaş gidiyorduk. Almak istediklerimi kafamda listelemiştim aslında. Renkli taşlar, Aydın'ın denizine ait kum, biraz deniz kabuğu ve küçük bir hatıra fotoğrafı...

Dağra küçük bir dükkana girince peşinden bende girdim. Diğerleri dışarı da gülerek koyu muhabbete dalmışlardı. İçerisi renkli camlar ve ağaçtan eşyalar ile çok medeni bir görüntüye sahipti. İçeride hafif bir koku vardı. Şey gibi kokuyordu... Fesleğen.. İleride saksılarla dizilmiş onlarca fesleğen vardı. Dükkana çok hoş bir görüntü oluşturmuştu. Dağra kasa da yaşlı bir amca ile konuşurken ben de etrafa göz gezdiriyordum. Kafamı tavan da asılı olan şeylere çevrdiğim de gözlerime inanamadım. Rüzgar çanı... Sallanan ipleri ve görüntüsüyle beni mest etmişti. Onlarca tavana dizilmiş olan rüzgar çanları çeşit çeşitti. Anahtarla yapılmış olanlar, deniz kabuklu olanlar, nazar boncuklu olanlar.. Çeşit çeşitti. Acaba satıyor muydu? Satmasa neden asardı ki? Birkaç tanesini ne kadara verirdi? Bunlar benim evime kesin renk verirdi. Ayy...

Hızla tezgaha yaklaşıp Dağra'nın yanında yerimi aldım. Ellerimi hafif ama heyecanlı şekilde, tezgaha koydum. Arkamızdan diğerleri de gelmişti. Melis ise, elinde küçük bir küpe ile. Dükkandan deniz kabuklu küpe almıştı. Ne kadar da basit.. İstanbul'da kolaylıkla bulabileceği bir şeydi. Ama rüzgar çanları asla..

"Şey, kusura bakmayın lafınızı bölüyorum ama şu tavanda ki asılı olan rüzgar çanlarını satıyor musunuz?" Dağra'nın şaşkın bakışlarını es geçip yaşlı amcaya odaklandım.

"Üzgünüm onları satmıyoruz kızım.." İçime büyük bir yumru oturmuştu. İnanamıyordum. Şimdiye kadar arayıp bulamadığım şey, şimdi karşımdaydı ama alamıyordum.

"İnanamıyorum sana. Bu ucuz şeyleri mi beğendin?" Melis'in iğneleyici konuşmasını es geçerek arkamı döndüm ve kapıya doğru yürümeye başlamıştım. Büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Onları çok istiyordum. Rüzgar çanları.. Kapıdan çıkmamı engelleyen Dağra'nın sesi oldu.

"İbrahim Amca. Benim hatırıma birkaç tane versen olmaz mı?" İnanamıyordum. Bugün sanırım çok fazla şaşırtıcı şey olmuştu. Dağra'nın kendinden ödün vererek benim için Rüzgar çanı istemesi gibi..

"Oğlum onlar satılık değil ki..."

"Olsun amca. Hem fesleğenimi de verirsin. Ödeşmiş oluruz." Arkamı dönüp umutlu gözlerle amcaya baktım. Ne kadar çok istediğimi benden başka kimse anlayamazdı. Dağra'ya bunun için minnettardım.

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin