Hedefe varmaya çalışırken hep başa dön
Hayatın tek bir gerçeği var oda yaşa öl
Ama ölmediysen henüz şimdi maça dön
Sakın Bırakma mücadeleni başar öl !
-----------------
Sevdiğiniz insanların size hariç herkese iyi davranması... Çok koymaz mıydı?
Hızla çevreme baktım. Herkesin ilgisi Melis ve Dağra'nın sarılma seansındayken, kaçmak en iyisiydi. Kapıdan çıkıp koridora geldim. Etrafta not kağıdı veya peçete gibi bir şey aradım. Fesleğeni masanın üstüne bıraktım ve bulduğum kağıda 'İyi ki doğdun' yazdım. Bu sahneye daha fazla katlanamayacaktım. Kalbim ağrıyordu. Neden? Neden Melis'le yakın olmaları beni üzüyordu ki? Bilmiyordum.. Tek bildiğim gözlerimin dolmuş olması ve kalbimin ağrımasıydı.
Sessizce evden ayrıldım. Yokluğum ne zaman fark edilirdi tahminen? Ertesi gün? Evet. Melis kesinlikle Dağra'yı rahat bırakmayacaktı. Bu yüzden Dağra benim yokluğumu fark etmeyecekti. Gözlerimden yaşlar firar ederken sessizce hıçkırdım. Bu sokaktan ayrılmadan ağlamak istemiyordum. Lanet olsun ki, tek bir taksi bile geçmiyordu! Ben eve gitmeden yokluğumun anlaşılmaması için içimden dualar ettim. Nefret ediyordum! Dağra'dan, o Melis'den ve daha nicesinden!
Ana caddeye kadar yürüdüm. Hem ağlıyor hem de yürüyordum. Aşık olmuştum. Ben, aptal gibi aşık olmuştum! Hem de olunmaması gereken birine; Dağra'ya! Ne yapacaktım? Karşılıksız aşkın böylesiydi.. O beni sevmiyorken, kötü davranıyorken nasıl aşık olmuştum aklım almıyordu.. Umarım sadece küçük bir çarpıntıdır. Çünkü o'na, yani Dağra'ya körü körüne aşık olmak istemiyordum..
Ne kadar yürüdüm bilmiyorum. Ama sahile gelmiştim. Derin bir nefes aldım. İçimde bir sıkıntı vardı. Aldığım nefes, nefes değildi sanki...
"Hey, borçlu kız." Hemen gözlerimi silip arkama baktım. Burada, elinde şişe ile Can'ı görmeyi beklemiyordum.
"Can?" Hafif kıkırdayıp yanıma geldi.
"Ne yapıyorsun burada?"
"Şey nefes almaya çıkmıştım. Sen?" Suratıma emin olmak ister gibi baktıktan sonra parmaklarını kirpiklerime değdirdi. Gözlerimi kırpıştırdım.
"Neden ağladın?" Sertçe yutkundum. Psikolojik olarak birisi ağladığımızı anlarsa ve üzerinize giderse tekrar gözleriniz dolardı. Bu yüzden benim de dolmuştu. Gözlerimi ondan çekip denize çevirdim. Omuzlarımı silktim.
"Demek anlatmayacaksın?" Kafamı salladım. O da ses etmeyip yere bağdaş kurup oturdu.
"Aşık mısın, yoksa meczup mu?" Kıkırdayıp yanına oturdum.
"Emin değilim Can. Ama senin gibi sarhoş olmaktan iyidir herhalde.." Büyük bir kahkaha atıp elinde ki şişeyi kafasına dikti. Bana uzattığında elimle reddettim.
"En azından benim ne olduğum belli, senin değil." Derin bir nefes alıp ellerimle oynamaya başladım. Ağlamak istemiyordum.
"Neden bu haldesin?" Bana ilgiyle bakıyordu. Gerçekten yardım etmek ister gibi.. Ama ona anlatamazdım. Dağra'ya söylerdi. Ya da ne bileyim, olmazdı işte.. Ben de olmayacak, ama inandırıcı bir yalan bulmayı tercih ettim.
"Ailemi özledim."
"Neden yanlarına gitmiyorsun?" Hafif hıçkırınca gülmüştüm. O da gülmüştü..
"Okulum ve işim var."
"Onlar gelsin prenses. Hayatta asla soruna olmayacak bir çözüm yoktur. İlla yapabilecek bir şeyler bulursun." Ağzımı tutamayıp sorumu sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞRA (TAMAMLANDI)
FanfictionGeçmişin oyunları ile kirlenen iki aile, geleceğin getirdikleri ile tekrar bir araya gelir. Kader, iki tarafı da yakıp yıkarken, o yangından bir aşk doğar.. Üniversite öğrencisi Ayla, küçükken hayalleri için İstanbul'a okumaya gelir. Okuduğu ilk...