Bölüm -30-

464 72 53
                                    

Bir hastalık bütün her şeyi değiştirebilir miydi? Bütün hayatını.... Sanmam. Yani ben öyle düşünüyordum. Değiştirebildiğini bilmiyordum ama değiştirebildiğini gördüm. Yaşadım. Hayatınızda ne olursa olsun her vakti değerli geçirin. Siz siz olun, sevdiklerinizle, sevdiğiniz hobilerle, arkadaşlarınızla daha fazla zaman geçirin. Bir olay olur, başınıza bir şey gelir. Yapmayı düşündüğünüz şeyleri, hayalini kurduğunuz düşünceleri es geçmek zorunda kalırsınız. Hayatınız bir perde gibi çekilir...

------------

Can hastaneden çıkalı dört gün olmuştu. Her gün birkaç saatlik olsa da yanına uğruyordum. Evet çok ciddi bir şey değildi ama kriz geçirdiği anlar gözümün önüne elince korkuyordum. Ya tekrar kullanırsa diye düşünmeden yapamıyordum. 

İffet abla Can'a kurban kesmiş ve akşam yemeğine davet etmişti bizi. Ben de onu kırmamak adına kabul etmiştim ama şahsen çok yorgun hissediyordum kendimi. Başım ağrıyordu. Akşam yemekte bir aksilik çıkmaması için ağrı kesici içip, çantama da bir tane fazladan atmıştım. Dağra beni gelip alacağı için, hızlıca hazırlanmış ve beklemeye başlamıştım. Onu dört gündür görmüyordum ve çok özlemiştim. Konserler olduğu için benimle çok konuşma fırsatı olmamıştı. 

Kapı çalınca hızlıca kapıya gittim. Son kez üstümü kontrol edip kapıyı açtım. Her zamanki karizması ile sevgilim karşımda duruyordu. Deri ceket, gözlük.. Bunlar olmasa kendini kayboluyormuş mu hissediyordu acaba? 

"Selam güzelim." Tebessüm ettim. Kollarımı boynuna dolayıp ona sarıldım. 

"Özledim seni." Kafasını boynuma gömdü. Derince bir nefes çekti. 

"Bende kokunu.." Hemen geri çekildim. 

"Beni değil yani?" Gözlerini kısıp arkasını döndü. 

"İlk tanıştığımızda sana çocuk olduğun için, dediklerimi anlayamayacağını söylemiştim ya. Hala geçerli çocuk." Kaşlarımı çatıp arkamı döndüm ve içeriden çantamı aldım. Sonra kapıyı kilitleyip Dağra'nın yanına gittim. Motoruna yaslanmış sigara içiyordu. Gözlerimi devirip ona yaklaştım. 

"Şu lanet şeyi içmeyi bırak, gidelim geç kalacağız." 

"Ciddilik sana yakışıyormuş aslında, hep böyle olsana." Sen istedin. Demek beni olduğum gibi sevmiyordu, olduğum gibi beğenmiyordu. Madem istediği gibi olmamı istiyordu o zaman olurdum. Bugünleri çok arayacaktı. Ona eski Ayla'yı özletecektim. Omuz silktim. Olgun olacaktım, bu hallerimi özleyecekti. 

Sessiz bir yolculuktan sonra Can'lara gelmiştik. Motordan inince bu sokakta, Dağra ile ilk öpüşmemiz aklıma gelmişti. Sebepsizce sırıtmıştım. O gün yağmur yağıyordu ve Dağra ile öpüşmüştük. Her öpüşmemiz de, ilk gün ki gibi heyecanlanıyordum. Onu seviyordum, o da beni seviyordu bunu hissediyordum. Hissettiriyordu. 

Can kapıyı açmıştı. Beni görünce sırıtmış, Dağra'ya bakmamıştı bile. Dağra'da ona omuz atarak içeri girmiş, bizi geride bırakmıştı. Can kolunu omzuma atmış, içeri yönlendirmişti. Bende onu takip etmiştim. Herkes yemek masasındaydı. Ayaz ve Sercan abi de buradaydı. 

"Oğlum! Yemeklere bak be!" Ayaz ağzının sesiyle konuşunda Dağra onun kafasına bir tane vurmuştu. 

"Aç gözlülük yapma lan! Düzgün ye şunu." Çoğumuz gülerken Dağra yüzünü buruşturmuştu. Bu adam hiçbir zaman ciddiliğinden ödün vermiyordu. -Tabi iş, öpücüğe falan gelmediği sürece- Kahkaha dolu yemeğin ardından hepimiz içeri geçmiştik. İffet abla misafir olduğumuz için toplamamıza izin vermemişti. Ceyda ve Atlas da buradaydı. Dicle yoktu. Fatih ile güzel bir tatile gitmişlerdi. Bir biz gidemiyorduk tatile. 

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin