Yere göğe sığdıramadım seni, bir hoşçakala sığdır hep beni...
-Rota
--------------------------------------------------
Güzel bir haziran akşamıydı. Hepimiz bir mutfak masasının etrafında oturmuş, sakince yemeklerimizi yiyorduk.
Ceyda, Can, Ufuk, Dağra ve ben. Aslında çok kişi değildik ama hepsinin varlığı bana bütün dünyayı karşıma alabilecek gücü sunuyordu. Onlar iyi ki vardı...Aslında hayatta yaşayamadığımız en küçük şeyler için hep isyan ederdik. En küçük anlar için belki de bütün zamanımızı, emeklerimizi hatta düşüncelerimizi ezerdik. Biri için, birileri için ya da bir şeyler için kendimizden hep tavizler verirdik. Çünkü dünya bundan ibaretti. Fedakarlık..
İnsanlara verebileceğimiz çok şeyimiz yoktur aslında. Zamanımız, kelimelerimiz hatta belki de düşüncelerimiz harici. Ama eğer bir insana hayallerinizi kaptırırsanız, işte o zaman mahvolmuşsunuz demektir. İnsan fiziksel her şeye temas edebilir ama hayallerini kimseye uzatmak istemez. Çünkü hayal dediğimiz şey, bizim planlarımız, belki aşık olduğumuz adam, belki alacağımız bir evdir. Ve insan asla kaybetmek istemediği bir şeyi altın tepside sunmaz.
İnsanların hayallerine erişebildiysek eğer, onlara dokunabilmişiz demektir. Belki kalplerine, belki akıllarına düşmüşüzdür. Her insan farklıdır, her duygu farklıdır, her an farklıdır, her saat farklıdır. Bir şey dışında..
Aşk...
Edebiyatçıların üstüne çok fazla şiirler, romanlar; şarkıcıların, şarkılar, klipler yaptığı o şey..
Hepimiz hayatta farklı olaylar için farklı duygular hissederiz ama hepimizin ortak olarak hissettiği bir duygu varsa o da aşktır.
Aşk karşılık bulana cennet, bulamayana cehennem yaratır. Aşk bilinmeyen bir mektuptur ve insan bilmediği şeylere bakmaktan korkar..
Evet doğru, bende aşık oldum; tıpkı sizler gibi. Hayat süprizlerle doludur. En büyük süprizi ansızın gelen bir duygu; belki bir kokudan, ya da ilk görüşte aşktan, veyahut küçük bir muhabbetten ortaya çıkan aşkı sunar önümüze. Kimse değerini bimez, güzel sevenler hep üzülür; sevilenler hep kördür. Hatta kalp soldadır, ondandır aşkın günah sayılması.
Can'lar ile birlikte yemek yiyorduk. Yarın düğünüm olacaktı ve ben çok heyecanlıydım. Her şey tamdı, bende kusursuz olmasını istiyordum. Dağra ve ben bunun için çok çabalamış, uğraşmıştık. Sonuçta o kadar zaman beklemiş, çok fazla badireler aşmış ve bu yollara gelmiştik. Ailemizi kaybettik, geri kazananlarımız oldu. Ölümden döndük, yaşamına son verenler oldu ama en sonunda buradaydık. Kırmızı bayrağı geçmiştik.
"Bugünde karnımız doydu vaay be" Can, ağzı doluyken konuşmamayı bir türlü öğrenememişti. Olsun, ben onu öyle seviyordum. En azından dışarıda toplu ortamlarda yapmıyordu. Gerçi yapsa da, ben onun yanında utanmazdım.
"Ayla yapmış, her zamanki gibi mükemmel." hafif tebessüm edip salatamdan çatallamaya devam ettim. Aslında uzun zamandır, kendime dikkat etmeye karar vermiştim. Çünkü artık gelin kızdım ve gelinliğe felan sığmazsam, büyük olay çıkardı.
Dağra boşta olan elimi alıp üstünü öptü.
"Benim müstakbel karım tabiki yapıcak, ellerine sağlık." Dağra'nın gözlerinden belli oluyordu mutluluğu.. Onu ne kadar sevdiğimi belki herkese, hatta sizlere bile kanıtlamıştım. Bu benim anı defterimde yazılı olan en güzel sayfalarımdan biri olarak kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞRA (TAMAMLANDI)
FanfictionGeçmişin oyunları ile kirlenen iki aile, geleceğin getirdikleri ile tekrar bir araya gelir. Kader, iki tarafı da yakıp yıkarken, o yangından bir aşk doğar.. Üniversite öğrencisi Ayla, küçükken hayalleri için İstanbul'a okumaya gelir. Okuduğu ilk...