Bölüm - 45 -

242 86 124
                                    

Susmak mı daha iyi?
Kafamı dağıtmak isteseydim, kurşun sıkardım..

******

Dağra o saatten sonra çıkıp gitmiş, bir daha da gelmemişti. Birlikte olmamıştık. Çünkü ben sinirliydim, o da anlık ettiğini düşünmüştü ve gitmişti. Onu reddetmemden korkuyordu. Ki dedikleri hala aklımda yankılanıyordu. Haklıydı.

Ben gelecekte, belki bir ay, belki bir yıl sonra.. Onu hatırlamayacaktım. Eğer ileride yanıma gelip bana bakarsa, kalbimin derinliklerinde unutamayacağım bir anı olmasını istiyordu. Güzel düşünmüştü.

Bu gece ağladım. Ertesi gece de. Gelmedi çünkü. Etrafımda, ne Can, ne Dağra ne de babam olacak o adam vardı. Yalnızdım. Yapayalnız.. Sevdiklerim yoktu. Önemsediklerim de.

Tam bir hafta sonra Dağra gelmişti. Yemek bile yememiştim doğru düzgün. Yalnız olmak, insanı yıpratıyordu. İnsan, sevdikleri ile bir iken mutlu olurdu. Onlarla güler onlarla ağlardı. Bunu, yalnız kaldığım zaman daha iyi anlamıştım.

Dağra saçları dağılmış, gözleri şişmiş, elleri soğuktan kızarmış şekilde eve geldi. Ona soru sormadım, kafasını yormadım. Sadece ona ihtiyacı olan şeyi verdim. Sessizliği ve sıcaklığı. Şöminenin önünde, dizinde battaniye ile oturdu. Saatlerce ses çıkarmadı. Ben de onu, son kez görecekmiş gibi izledim. Yüzünü kazıdım hafızama, burun şeklini, çenesini, alnına düşen saçlarını... Her şeyini.

"Neredeydin diye sormayacak mısın?" Kafamı salladım. Sessizliği bozan o olmuştu.

"Aç mısın?" kafasını sağa sola salladı. Bende onayladım. Aç değildi, sokakta kalmış gibi bir hali de yoktu. Onu bir hafta boyunca fazlasıyla merak etmiştim. Belki sinirden, belki üzüntüden, belki de köşeye sıkışmışlığın verdiği yorgunluk vardı üzerinde.

Ayağa kalkıp mutfağa gittim. Benden sakladığı şeyler vardı belki. Benim öğrenince üzülecek olmamdan da korkuyor olabilirdi. Ses etmeyecektim.

Saat geceyi geçerken, uyumak için yukarı çıktım. Uyuyamayacağımı biliyordum lakin, bu sessizliğe dayanamayacaktım. Kapıyı kapatıp dolabın altındaki bavulumdan birkaç parça çıkarmak için dolaba yürüdüm. Kapı açılınca dolabı açtığım gibi kapattım. Arkamı döndüm. Dağra bana bakıyordu. Bu bakış biraz istek dolu, biraz boş, biraz da yalvarır gibiydi. Yorulmuştu.

"Gelecekte eğer beni hatırlamazsan, hatırlatabileceğim bir ten, senin tenine sinmiş bir kokum, hafızana kazınmış bir anı olmasını istiyorum. Eğer tekrar yaşarsak, beni hatırla diye.."

Can'ın evden gidişinin ardından, söyledikleri her gece o yokken kafamda yankılanmıştı. Sonra bende fark etmiştim. Dağra'yı seviyordum. Onun olmak istemek ne kadar yanlış olabilirdi? Gelecekte hatırlamazsam bile, geçmişte sevdiğim adamla bile isteye bir şeyler yaşadığımı anlar ve onu aramaya başlardım. Onu istiyordum.

Yanına yaklaştım. Benden beklemeyecekti muhtemelen. Kollarımı boynuna doladım. Bu işten dönmek yoktu. Bu işin öncesi de olmayacaktı. Dağra'nın dudağının kenarı yukarı kıvrılınca hoşuna gittiğini anlamıştım. Bakışları dudaklarıma inince, artık geri dönemeyeceğimi hissettim. Tatlı tatlı sırıtarak dudaklarıma bakıyordu. Son nefesini dudağıma üfleyip, beni öpmeye başladı.

Kollarımı daha da sıkarak ona yetişmeye çalıştım. Boyu benden uzun olduğu için onun dudaklarına yetişemiyordum. Parmak uçlarımda yükselip, yetiştim. Onu öpmek o kadar hoş bir duyguydu ki, bir zaman sonra ilerisini istedim. Dağra tek elini yüzüme koydu. Diğer elini bacağıma değdirdi. Refleks olarak, boynundan destek alıp bacaklarımı beline doladım.

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin