Kimileri geçmişin zindanından bir türlü çıkamaz, esenliği o karanlıkta, debelenmekte bulmuşlardır. Geçmiş onlar için durmadan bugünün mezarını kazar. Ancak geçmişi hiç yaşanmamışcasına yok saymak da insanı ilk fırtına da uçup gidecek köksüz bir ağaç gibi çaresiz bırakır.
Kök salmak, varlığı dimdik ayakta tutar. Kökünü bilen insan, daha gerçek insandır. Bir kökü olan, gökyüzüne uzanır...*----*
Karşımda Can iştahlı iştahlı yiyince ona bakarak ben doymuştum. Evden çıkar çıkmaz deniz kenarında bir kahvaltıcıya uğramış, ilaçlarımı içmem için yemek yiyorduk. Beni bu kadar düşünmesi hoşuma gitmiyor değildi. Onda bir gariplik de vardı. Lunapark işi nereden çıkmıştı merak ediyordum. Belki aklını karıştıran bir şey vardı ve onu unutmak için içmek yerine parkı tercih etmişti. Sormaya çekiniyordum."Bakma bana." kaşlarımı çattım.
"Ne?"
"Bana bakıyorsun farkındayım. Kahvaltıdan hiçbir şey çatallamadın bile." sırıttım.
"Karşımda o kadar iştahlı yiyorsun ki, bakarken doydum Can."
"Olsun ruhen tok olabilirsin ama ilaç için biraz yemen lazım." kafamı sallayıp ağzıma bir peynir attım. "Sabah nereden geliyordun?" boğazımı temizledim.
"Dağra'nın evinden." kafasını salladı. Konuyu uzatmayacak mıydı yani? Şaşırmıştım. Ses etmedim.
Yemekleri yedikten sonra ilaç için bir su istemiştim. Can da hesabı ödemeye gitmişti. Suyu içerken karşı masamda kızıl saçlı bir kadının beni izlediğini fark ettim. Gözü dalmıştır diye düşünmeye başlamıştım ama pek dalmışa benzemiyordu. Bardağı masaya bıraktıktan sonra gözüne bakarak kafamı 'ne var?' dermişcesine salladım. O da gülümseyip göz kırptı. Sonra da ayaklandı. Onun peşinden gitmek isterken Can geldi.
"Noldu?"
"Sorun yok yanına geliyordum." kafasını salladı. Beraber dışarı çıktık. Gözlerim kadını arasa da yoktu. Gitmişti. Neden göz kırpmıştı? Belki sorun olmadığını anlatmaya çalışmıştı. Olabilirdi. Bu yüzden çok kafama takmamaya karar verdim.
Can ile bir lunaparka geldik. Hala inanamıyordum. Değişik hissettiriyordu. Yani 19 yaşında olsam bile lunapark için hala büyük hissediyordum. Nasıl eğleneceğimi bilmiyordum. Can gülerek suratıma bakınca, bu oyuncaklara binmenin zamanı geldiğini anlamıştım. Bende ona sırıtıp koluna girdim. Sanırım bugün fazlasıyla eğlenecektik.
*----*
Gözlerini kapattı ve elindeki biradan bir yudum daha aldı. Ne kadar sürecekti bu durum? Sevgilisi aramamıştı bile. Kendisi yanına uğrayacağını söylemişti ama evine bile gitmemişti. Ne yapabilirdi? Kendine ihanet etmiş gibi hissetmesi normal miydi? Bilmiyordu.Dağra kendini artık tanıyamıyordu. Kendine verdiği sözler, hedeflediği hayaller, can çekişen sahneler vardı ama şimdi onları göremiyordu. Kendine ihanet etmiş gibiydi. Ne yapacaktı bilmiyordu. Şu an ihtiyacı olan tek şey annesiydi. Gidemezdi... Bu halini görmesini istemiyordu. Kafası karışmış, ayakta duramayacak kadar düşmüş halini görmesini istemiyordu.
Annesi onu hep dik bildi. Güçlü olduğunu, hayata karşı hep aynı şekilde devam etmesi gerektiğini söylüyordu. Küçükken annesini teselli ederken de, Sema Hanım aynı şeyleri sayıklardı. Babası onları terk ettiğinde, başka bir kadınla yaşamaya başladığında tek annesinin yanında o vardı.
Yanında kimse yoktu. O hayatındaki kalabalık, izdiham, dinleyicileri hatta dostum dedikleri bile yoktu. Kendi kendine karar vermek zorundaydı. Yapacağı her hareket kendine zarar verebilirdi. Sahi, o ne zaman birilerini düşünür olmuştu? Bilmiyordu. Ama bilmek istiyordu... Kalbini hissetmeye başlarken, neden olduğunu bilmek istiyordu. Oysaki bugüne kadar hiç böyle hissetmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞRA (TAMAMLANDI)
FanfictionGeçmişin oyunları ile kirlenen iki aile, geleceğin getirdikleri ile tekrar bir araya gelir. Kader, iki tarafı da yakıp yıkarken, o yangından bir aşk doğar.. Üniversite öğrencisi Ayla, küçükken hayalleri için İstanbul'a okumaya gelir. Okuduğu ilk...