Deniz kenarında oturan gözlüklü adam, etrafında onlarca korumasıyla, önündeki suyu izliyordu. Çevresinde bu kadar korumayla dolaşmaya alışmıştı. İşi iyiydi, düşmanı çoktu. Güvenlik açısından hep böyle kalabalık gezerdi.
Kendisi denizi seyrederken, arkasından gelen yavaş ve ürkek adımları duydu. Sırıttı. İnsanların ondan çekinmesi hoşuna gidiyordu. Korkmalarını istiyordu. Korkmalarını seviyordu...
Oturduğu banka gelen kadın da oturdu. Ondan uzak, en köşeye çekilmişti. Korkuyordu. Yanındaki adam her şeyi yapabilirdi. Şahit olmuştu.
"Kızıl. Nereden geliyorsun böyle?" Kızıl saçlı kadın boğazını temizledi.
"Dağra'nın yanından." Gözlüklü adam sırıttı.
"Beklediğim şekilde. Peki ne düşünüyor?"
"Sadece sizin iş uzayacak gibi efendim. Kafası karışık." Gözlüklü adamın yüzündeki sırıtış hızla soldu.
"Ne demek kafası karışık!" sesi gür çıkmıştı. Kızıl saçlı kadın yerinde sıçradı. Korkuyordu.
"Ayla denen kız kansermiş. Dağra hasta birisine zarar vermek istemiyor." adam gözlerini devirdi.
"O salak hep vefalıydı. Bu yüzden kaybetti. Aptal çocuk. Her neyse. Artık senin işin bitti kızıl." kadın şaşkınlıkla ona baktı. Dağra'dan uzak kalmak istemiyordu. Ona alışmıştı. Hep yanında olmak istiyordu.
"Kızıl tilki, sen kaderin ne getirdiklerini bilir misin?" kadın yutkundu. Kafasını sağa sola salladı. "Bilemezsin. Burada kaderi yazan benim, ve seni bu oyundan siliyorum. Çünkü kader senin ayak altında olmanı istemiyor." yutkundu. Sonunu bilmeden hemen buradan tüymek istiyordu.
"O - o ne demek?"
"Çocuklar... Vurun gitsin. Kafam ağrıdı." kadın ayağa kalkacakken iki el ateş sesi ile yere yığıldı. Ölmüştü. Bu oyunun sonunda yananlar hep olacaktı. Kazananlar olduğu gibi... Tek sorun, bu oyunda üzülenler en sonunda kızıl saçlı kadın gibi ölecekti. Çünkü kaderi yazan, öyle olmasını istiyordu.
*******
Dağra hızla beni arkasına aldı. İki elimle koluna tutundum."Siz tanışıyor musunuz?" bu soruyu benim Dağra'ya sormam gerekirken, o karşımdaki adama sormuştu.
"Evet, bana seni anlatırdı. Değil mi güzellik?" gözlerimi yumdum. Bu hayat acaba daha nerelerden vuracaktı.
"Siktir git evimden." adam Dağra'yı dinlemeden eve daldı. Biz de hızla arkasından..
İçeri girdi. Koltuğa yerleşti."Kahve mi içiyordunuz? Çok romantik. Bana da yapsana güzellik."
"Ona güzellik demeye devam edersen ağzını yüzünü dağıtırım." ben hala Dağra'nın arkasındaydım. Bu adam kimdi ve ne için buradaydı? Dağra ile tanışmalarına da ayrı kafam takılmıştı.
"Ah Dağra. Çok yüreklisin, ama buradaki her şey zeka işidir. Yürek aptallara göredir." Dağra'nın gerildiğini hissetmiştim.
"Aptal felsefeni de alıp siktirip gidebilirsin."
"Dağra. Yakışmıyor sana, insan kendi evinden kovulur mu hiç?" ben hızla gözlerimi Dağra'ya çevirdim. Ne saçmalıyordu bu adam? Bu ev onun muydu? Bir şok daha... Bayılacağım sanırım. Sırası değil Ayla. Sırası değil...
"Ne geveliyorsun sen?"
"Bu kadar goygoy yeter. Artık gerçeklerden bahsedelim." nabzım yükseliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞRA (TAMAMLANDI)
FanfictionGeçmişin oyunları ile kirlenen iki aile, geleceğin getirdikleri ile tekrar bir araya gelir. Kader, iki tarafı da yakıp yıkarken, o yangından bir aşk doğar.. Üniversite öğrencisi Ayla, küçükken hayalleri için İstanbul'a okumaya gelir. Okuduğu ilk...