Bölüm -25-

429 75 54
                                    

"Işık hiç olmadı ki," fısıldadım.

"Işıkların peşine düşme, bizi bulmak isteyen zaten kendini yakar.." Gergindi.

"Yanmak istemiyorum Can.." Korkuyordum.

------------

Atlas çıkalı iki hafta olmuştu. Eskisi gibi sağlıklıydı. Ceyda ile daha barışmamıştık ama bana karşı yumuşamıştı. Ona kırgın değildim. O evlat korkusu ile bana bir şeyler demişti. Onu anlıyordum o yüzden dediği hiçbir şeye kızamıyordum. Haklıydı. Suçluydum. Ama affedilmeyecek hiç bir şey yoktur. Bu yüzden ilk hafta evlerine gitmiş ve kendimi affettirmek için her şeyi yapmıştım. Affetmemişti ama yumuşamıştı.

Dağra ile birkaç kez görüşmüştük. Kendileri şarkı çıkaracağı için yoğundu. Bu yüzden sadece birkaç kez gelmiş, ve telefon etmişti. Sevgili değil gibiydik. Hatta flörte benzer bir halimiz bile yoktu. Hayır öpüyorsun bari arkasında dur. Seviyorum de..

Çiçeklerimi suladıktan sonra babamla konuşmuştum. Annem ile aynı olduklarını söyledi. Bu duruma da dur demek istiyordum ama garip bir şekilde annemden çekiniyordum. O babamı seviyor muydu? Ondan bile emin değildim. Bu yüzden aralarında halletmeleri için onlara bıraktım. Karı koca olan onlardı. Umarım iyi bir çıkış yolu bulurlardı. Babamın yorgun sesi beni üzüyordu.

Yemeği yedikten sonra dışarıya baktım. Yaz aylarının ortasındaydık ve çocuklar dışarıda top oynuyorlardı. Karşımda apartman olduğu için, çocuk da vardı malum. Onların gürültüsünden hiçbir zaman şikayetçi olmamıştım. Dağra bir zaman gelip çocukların ellerindeki topu kesene kadar.. Bunu yapmıştı manyak. Normalde yapmadığını ama kafasına top gelince sinirlenip bir an yaptığını söyledi. Sonra da çocukların birini çağırıp iyi bir top almaları için para verdi. Aslında yüreği güzeldi ama dışarı nasıl göstereceğini bilmiyordu.

Telefonum çalınca salıncaktan kalkıp, arayana baktım. Dağra arıyordu. İki gündür konuşmuyorduk ve özlemiştim. Bu sefer neşeli sesimle açmayacaktım. Önceki aramalarında neşeli neşeli açmıştım. Ağzıma sıçmıştı. Bu sefer öyle olmayacak kendime söz vermiştim.

"Söyle?" Evet. Demiştim açmayacağım diye.

"Napıyorsun?"

"Hiç oturuyorum sen?"

"Geldim dışarı çık." Yüzüme kapatınca derin bir nefes alıp oflayarak dışarı çıktım. Deliydi bu adam. Hayır iki haftadır kibarlıktan eser yoktu. Hala bir şeyler öğretemediğime üzülüyordum.

Motora yaslanmış sigara içen, deri ceketli, tapılası adam benim kapımın önündeydi. Yemin ediyorum, sevdiğine dair en ufak bir harekette bulunsa ağzını yüzünü parçalayacaktım. Ama Dağra Bey, fazla olgun duruyordu. Dokunsam kızacak gibi.. O yüzden sadece yanına gidip suratına baktım. Yüzüme bakmıyordu ya da bakmak istemiyordu. Bakmasın zaten, bakma. Çok meraklıydım sanki, senin o dayanılmaz, mükemmel, kusursuz, yakışıklı suratına!

Sigarayı yere attı ve üstüne bastı. Sonra tek elini belime koyup kendine çekti. Ellerimi göğsüne koydum. Onunla bu kadar yakın olmak heyecanlanmama sebep oluyordu. Burnunu boyun girintime sokunca huylanmıştım. Adamın karşısında dilim tutuluyordu.

"Özledim." Ne? Ne! Dağra bana özledim mi demişti? Kalbim hızını daha fazla arttırırken gülüp kollarımı boynuna doladım. Bende onu özlemiştim.

"Bende." Muzipçe sırıtıp dudaklarıma yaklaştı.

"Seni değil, çiçeklerini.." Hızla geri çekilip sırıtan Dağra'ya kaşlarımı çattım. Pislik. Bir de sırıtıyordu utanmadan. Oysaki ne kadar da sevinmiştim.

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin