Bölüm -17-

459 107 16
                                    

Hayatınızda birilerini bırakmak o kadar zordur ki, hele ki o sevdiğinizse... O gün, umarım bir daha Dağra ile görüşebilirim diyerek memlekete dönmüştüm. Umarım kokusunu tekrar alabilirim diye. Her gece ağlamış, odamdan çıkmamıştım. Hayallerimi bir çırpıda almıştı annem. Fotoğrafçılık hayalimi, sevdiğimi, arkadaşlarımı, derttaşımı almıştı benden. Mutlu muydu bilmiyorum. Ama şu an, belki de en doğrusunun bu olduğunu düşünüyorum. Olayın üstünden dört sene geçmesine rağmen, hala onları özlüyorum...

-------------

Dağra ile bakışıyorduk. Ne diyebilirdim ki, odasından çıkmıştım. Yanlış anladığı yüz hatlarından o kadar belli oluyordu ki, korkmamak elde değildi. Kafamı eğip konuşmasını bekledim. Bağıracak, kızacak, evinden atacak sonra da yüzüme bakmayacaktı. Odasında gördüğüm Hemingway 'Silahlara Veda' kitabını incelediğim için geç çıkmıştım bu da benim alehime olmuştu. O kitabı ne kadar zamandır arıyordum ve sevdiğim adamın odasında bulmuştum.

"Odamda ne işin var?" Evet. Kızma seansı başlıyordu. Ama ben elimde ki kozu iyi kullanacaktım. Kolyeyi şimdi verecektim. Böylece aklı karışacak ve bana kızmayı unutacaktı.

"Şey ben, seni arıyordum."

"Odamdan çıktın Ayla!" Gürlemişti. Yerimden sıçramıştım. Elimi cebime atıp paketi çıkardım. Azcık kekeleyerek konuştum.

"B-Bunu doğum gününde verecektim. İşim çıkmıştı. Üzgünüm.." Kaşlarını çatıp bir bana bir elime baktıktan sonra boğazını temizleyip elimde ki kolyeyi aldı. Derin bir nefes aldım. Ya o kolye felaketim ya da mutluluğum olacaktı. Umarım felaketim olmazdı..

Dağra paketi açtı. Kolyeyi eline alıp uzun bir süre inceledi. Sonra kaşlarını çattı. Evet, sanırım buradan toz olmalıydım. Çünkü kaşları çatılmış ve yüzü gerilmişti. Sinirlenmiş miydi? Birden kendimi havada bulunca ne olduğunu şaşırmıştım.

"Dağra dursana!" Kahkahalar eşliğinde Dağra'nın beni dönderirken indirmesini bekliyordum. Gerçekten böyle bir son beklemiyordum. Ellerimi Dağra'nın omuzlarına koymuş düşmemek için çabalıyordum. Koca evin içinde benim kahkahalarım yankılanıyordu. En sonunda beni indirmişti. Sonra bir kolyeye bir de bana baktı. Gözleri ışıldıyordu.

"Sen bunu, nereden ve nasıl?" Güzel. Bu kısım için bir yalan bulamamıştım işte. Acaba şarkılarının bir kaçınca Zülfikar dediğin için aldım deseydim inanır mıydı?

"Ayla?" Hala gözleri parıldayarak bakıyordu. Ne cevap verecektim?

"Şey, parçalarında duymuştum. Hepsi bu.." Kocaman sırıtıp tekrar sarıldı. Ay gülüşüne mi düşseydim, yoksa sarılınca burnuma gelen kokusuna mı? Hayır Ayla. Onu unutacaksın, kolyeyi de verdiğine göre artık ondan uzaklaşabilirsin. Evet. Bunu yapabilirim.

"Ben gideyim artık. Bu arada kitabı nereden aldın?" Kaşlarını çattı.

"Hangi kitabı?"

"Hemingway." Suratı normal halini almıştı.

"Babam vermişti zamanında, hala okurum. Neden?"

"O kadar aramıştım ama bulamamıştım.." Hafif tebessüm edip kafasını salladı.

"Tekrardan teşekkür ederim, inan bu kolyenin benim için değerini bilemezsin." Tebessüm edip kapıya yürüdüm. Dışarı çıktım. Dağra o kadar mutluydu ki, her şey gözlerinden okunuyordu. O zaman neden annesi, 'Dağra'dan korkmayan tek sensin,' demişti? Dağra kötü bir tepki vermemişti oysaki.. Bu ,işin içinde başka bir iş vardı ama, onların arasında ki olaya karışamazdım. Ben verdiğim sözü tutmuştum.

DAĞRA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin