Sevmek zor olanıydı. Hayatta en zor olanı yalnızlık derlerdi, öyle değildi işte. Nefes almak, yaşamak değildi. Yalnız kalmak ölmek de değildi. Önemli olan, sevdiğinizden nedensizce ayrılmaktı. İşte ölümü o zaman anlıyordunuz. O zaman dersim ki, keşke Dağra beni sevseydi de, ayrılmak zorunda kalmasaydık. Belki İstanbul'da kalmak için sebebim olurdu. Ailemi karşıma almak için sebebim... Öyle olmamıştı. Ben o aptal arabaya binmiştim. Çiçekli evimi, yıllarca hayalini kurduğum okulumu, işimi, Dağra'yı ve diğerlerini bırakmıştım. Zordu...
*
Not!: Bölümün başlarında koyu yazılan yerler, gelecekteki zamanlardır. Bölümün geri kalanı şimdiki zamanlardır!—————-
Sivas... Geçen sene, gülerek ayrıldığım, hayallerime giderken arkama bile dönüp bakmadığım, yılları saymadan yok ettiğim memleketim... Ne garipti değil mi? Daha aylar öncesine kadar buradan ayrılırken, şimdi geri gelmiştim. Özlemiş miydim? Belki.Buraya geleli bir hafta olmuştu. Odamdan yemek ve lavabo ihtiyacı dışında çıkmamıştım. Çok kötüydüm. Hayatta hep yalnızdım zaten. Arkadaşım olmamıştı. O yüzden sıkıntı çekmezdim. Tabi iki ay öncesine kadar... Dağra ile tanışana kadar çok iyiydim. Kendi halinde yaşayan, sadece hayallerinin peşinden giden normal bir kızdım. Şimdi ne değişmişti? Çok şey... Artık aptal, aşık bir kızdım. Sarhoş ve derttaş bir arkadaşım vardı. Ayaz vardı, abi gibi abi Sercan Abi'm vardı. Ne bileyim be, her şeyin bu kadar hızlı değişmesine şaşıyordum.
Keşke Dağra ile daha fazla zaman geçirebilseydim dedim kendi kendime. Evet unutacaktım. Böyle bir karar vermiştim aramızda dağlar kadar mesafeler olarak değil, istediğim zaman ona ulaşabileceğim, kokusunu çekebileceğim uzaklıkta olmasını isterdim. Unutmak şimdi kolay olur muydu ki? Masamda çektiğim konser fotoğraflarının kopyaları, Aydın'daki fotoğrafları... Bazen fark etmeden yakaladığım kareler. Hepsi bendeydi. Hala. Peki atabilecek miydim çöpe? Dağra'yı ve o eşsiz fotoğraflarını. Atabilir miydim?
Annem ve babam gün içinde çok fazla kavga ediyorlardı. Annemin evi terk edişleri, babamın ardından sigara yakışı. Hepsi birer film gibi, her gün her gün yaşanıyordu. Neden mutlu aile tabloları gibi biz de mutlu değildik? Neden dışarıda ki insanların gördüğü gibi değillerdi. Çok fazla soru vardı cevaplanması gereken. Peki cevaplayan olacak mıydı? Bu da bir soruydu...
Can ile günde iki kere görüntülü konuşuyorduk. Biri iki ay öncesine kadar, No.1 ile her gün konuşup dertleşeceksiniz dese kahkahayı basar, deli olduğunu idda ederdim. Ama öyle olmuştu. Can her gün beni arar, içerek bir şeyler anlatırdı. Ben de onu dinlerdim. Sonra da yüzüme kapatırdı. Ona kızmıyordum. Birisinin onu sorgusuz sualsiz dinlemesine ihtiyacı vardı. O yüzden hiçbir şey demiyor sadece onu dinliyordum. Öğrendiğime göre Dağra ile Ayaz yeni bir parça çıkarmaya hazırlanıyordu. Mutlu olmuştum. Dağra üretken bir herif değildi. Hayranları da bundan şikayetçi değil miydi zaten?
Ben gittikten sonra hiçbir değişmemişti. Yani onlarda.. hala hayatlarına devam ediyorlardı. Aynı tempoyla, aynı hızla. Devam edemeyen bir bendim. Niye bilmiyorum ama iyi değildim. Hayallerim, umutlarım, arkadaşlarım kendi düzenim bir çırpıda alınmıştı. Kim alışabilirdi ki böyle bir duruma kolay kolay?
Odamdan çıktığımda evde kimsenin olmadığına fazlasıyla sevinmiştim. Kimse ile konuşmak istemiyordum, hele ki annemle. Sivas'a geldiğimizden beri, sadece geceleri eve geliyor ve sabah erkenden terk ediyordu. Nereye gidiyor, kiminle ne yapıyordu bilmiyordum. Çok ilgimi çekmiyordu ama babam üzülüyordu. Görebiliyordum. O annemi çok seviyordu. Her dediğine başını eğecek kadar..
Bakkala gidip dondurma almaya karar vermiştim. Bu dondurma aşkım asla bitmeyecekti. Dağra'ya olan sevgim biterdi ama dondurmaya olan aşkım asla! Hele ki kakaoluysa! Efsaneydi efsane, düşünmek bile canımı çektirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞRA (TAMAMLANDI)
FanfictionGeçmişin oyunları ile kirlenen iki aile, geleceğin getirdikleri ile tekrar bir araya gelir. Kader, iki tarafı da yakıp yıkarken, o yangından bir aşk doğar.. Üniversite öğrencisi Ayla, küçükken hayalleri için İstanbul'a okumaya gelir. Okuduğu ilk...