Hande ve Gürcan kahvaltı yaparken Gürkan'ı görüntülü aramışlar, neredeyse yarım saate yakın muhabbet etmişlerdi. Gürkan gelen önemli telefonu bahane ederek kapatmasa belki de bir saat boyunca Türkiye'nin gezilebilecek yerleri hakkında muhabbet edeceklerdi. Öyle çok yer vardı ki görülmesi gereken, öylesine cennet kokan yerler vardı ki gidilmesi gereken... İnsan ömrü yetse parası yeter miydi? Yaşantısını gezmeye adamak, her toprağın tadına bakmak isteyen Gürcan'ın muhabbetini en çok sevdiği konu da buydu zaten. Başladığında konuşmaya dur durak bilmez, anlattıkça anlatırdı.
Hande bu hoş muhabbetin ardından otelden ayrılmış, kuzenlerine doğru yola çıkmıştı. Önceden haber vermek istese de telefonlarını açan olmadığından kapılarını çaldığında şaşıracaklarını umuyordu. Ama hiç beklediği gibi olmadı. Normal bir yüz ifadesi, tepkisiz hareketler ile içeri davet edildi Hande. Bu durum onu bir an önce bu evi terk etmeye zorladı.
Kahvesi bittiğinde "neyse, ben artık kalkayım yenge" dedi fincanı uzatıp kadına. Hemen ardından Hande de ayağa kalktı.
"E otursaydın biraz daha" dedi yengesi.
"Yok yenge. Gideyim artık" dediğinde ise yengesi "peki madem. Yine bekleriz. Bir dahaki gelişinde bakalım nerde çalışıyor olursun?" Dedi. Kuzeni ise dik dik bakıyor, muhabbetlere hiç bulaşmıyor sanki en ufak bir konuda saldırışa geçecek gibi hazırda bekliyordu.
"Bakalım" dedi Hande ceketini giyerken. Ardından ayakkabılarını giydiği gibi "görüşürüz" diyerek oradan ayrıldı. Göz yaşlarına hakim olamazken bu davranışlarının ardından mirastan pay alamadıkları olduğu fikrini tazelemiş oldular. Hande geriye kalan arkadaşlarının adına da telefon rehberinden baktı. Bir kez hal hatır sormayan insanlara ben İzmir'e geldim, hadi buluşalım mı diyecekti?
Yine de yazdı Hande. Arkadaş grubuna ki bu grup bir yıldır pas tutmuş, hiç mesajlaşılmayan ölüme terk edilmiş bir gruptu, oraya 'ben İzmir'e geldim. Buluşmak isterseniz yarın dönene kadar görüşebiliriz' yazdı.
"Biz köydeyiz"
"Benim kurs sınavım var kuzum ya"
"Hadi ya ben de İstanbul'dayım şuan. Çok üzüldüm"
Gibi mesajlar sıralanınca Hande mezarlığın yolunu tuttu. Zaten böyle bir sonuç çıkacağını biliyordu. O yüzden hiç ama hiç üzülmedi. Aksine güldü. Hayatının bu şehirde tamamen sahte olduğunu çok iyi anlamıştı. Belki anne tarafından akrabası olsa, onlarla iyi anlaşabilirdi diye düşündü. Ama Fransa'da olan akrabaları annesiyle iletişimi koparmışlardı başta.Hande mezarlığa vardığında annesinin başına gidip ayak ucuna çöktü. Çok fazla bilmezdi ayet ve sure ama bildiği bir kaç dua vardı elbette. Müslüman olsa bile yerine getirdiği şartlar oldukça azdı. Bildiği tüm duaları okuyarak annesinin günahlarının affolmasını istedi Allah'tan.
Öyle çok özlemişti ki annesini, toprağa sarılası geliyordu. Kokusu burnunda, bulanık anıları zihnindeydi. Yavaş yavaş siliniyordu her şey. Sesi yoktu mesela. Çok derinden seslenişini duyuyor ama tam olarak ses tonunu canlandıramıyordu Hande.
Yüzü ışık silsilesiyle kaplanmıştı artık. Beş yılda bu kadar silinen hatıralar, bir beş yıl daha geçince ne hale gelir diye düşündü Hande.Ardından da öfkelendi. Bu durumda olması, bu kadar acı ve sefillik çekmesi akşamları aç uyuması annesinin ölümü ile başlamıştı. Annesinden daha çok ortadan kaybolan babasına öfkeliydi. Babasının affedilir bir yanını bile bulamıyordu Hande. Annesinin mezar taşına bakarak tam da bunları düşünüyorken Hande, mezarlıkların arasından bir adamın ona baktığını fark etmesiyle korkuyla ayağa kalktı. Çevresinde de kimse yoktu. Yani o adam doğrudan Hande'ye bakıyordu.
Hande korkuyla mezar çıkışına gidebilmek için yola koyuldu. Adamın olduğu yere yakın yoldan geçerken hızını neredeyse koşar adımlara çıkarmıştı.
"Hanımefendi" diye seslendi adam tam Hande hizasına gelince.
Hande adama doğru baktı. Cevap vermemişti. Ama adama kaşlarını çatarak bakmıştı. Tipi oldukça düzgün zengin olduğu belli olan kıyafetler içindeydi.
"Kızı mısınız?" Diye sordu adam.
"Evet" dedi Hande her an koşmaya hazır halde.
"Hande ben Rüstem" diyince adının nerden bildiğini merak etti Hande. "Tanıdın mı beni? Annenin iş yerinden" dediğinde Hande kaza anında Rüstem denilen bu adamın da arabada olduğunu duymuştu.
Annesinin iş arkadaşı olduğunu biliyordu ama fotoğrafını bile görmemişti. Çünkü annesi pek fazla iş hakkında konuşmazdı evde."Tanıdım" dedi Hande.
"Ben her ay sonu geliyorum. Mezarına bakıyorum annenin" diyince Hande ay sonu olduğunu hatırlayıp, mezara doğru baktı. Mezar diğer mezarlara göre oldukça bakımlıydı.
"Allah razı olsun" dedi Hande.
"Buraya birisi gelirse aramalarını istemiştim. Onlar aramadan denk geldi. Nasip işte. Senin için okumaya gitti dediler." Diyince adam, "evet" dedi Hande hemen. Tanımadığı kişiyle konuşurken fazla tedirginlik hissederdi Hande. Güven konusu onun için problemliydi biraz bu tarz mevzularda.
"Oku abicim. Sana ulaşmaya çok çalıştım ama akrabaların pek istekli davranmadılar. Daha doğrusu beni suçladılar." adamın sözler boğazına dizilince yarıda kesilmişti konuşması. Hande konuşamayan ve gözleri dolan adama doğru ilerledi.
"Senin suçun değildi. Annem, annem suçluydu" dedi Hande de gözleri dolu bir şekilde adama bakıp.
"Önemli olan kimin hatalı olduğu değildi. Öyle yada böyle sonuçta o kaza oldu" dedi adam gözlerini gökyüzüne dikip.
Ağlamasını durdurmaya çalışıyor, kaşlarını havaya kaldırarak geri Hande'ye bakıyor ama bir türlü beceremiyordu.Yutkunup devam etti konuşmaya.
"Her neyse, acını deşmek istememiştim. Seni aniden görünce tepkilerimi gizleyemedim. Hiç ummuyordum böyle denk geleceğini" dedi adam eliyle burnunu sıkıp bıraktıktan sonra."Gökte ararken yerde buldunuz işte" dedi Hande. "Neden beni aradınız bu kadar çok?"
"Annenle ortak yaptığımız bir iş vardı. Ödemeyi sonradan alacaktık. Onun hakkını da bana verdiler" adam kafasını sağa sola salladı. "Bir yıl beklettim ama sana ulaşamayınca annenin parasını yatırım için kullandım. Dört yıl boyunca da kullanmaya devam ettim. Bu parayı sana vermek istiyorum. Ve her ne olursa olsun sana yardım edeceğimi bilmeni... Biz de senin bir ailen sayılırız artık. Annen zamanında bize çok yardım etti. Hakkını ödeyemem.İzin ver bir karşılığı olsun bu yardımlarının" Dedi adam.
"Gerek yok. Ne parada ne de başkasından yardıma ihtiyacım var. Annem o yardımları karşılık için yapmamıştır. Dilediğiniz gibi parayı kullanabilirsiniz" dedi Hande ve adım attı. Hande parayı düşünecek durumda değildi ki. Hande parasız yaşamanın düzenini oturtmuştu. Bu para ihtiyacı kadar belki de daha fazla olabilirdi ama annesinden miras kaldığı için harcamaya kıyamazdı.
"Ama çok yüksek bir meblağ" dedi adam. "Ben bu yükün altında kalmak istemiyorum. Bana güvenmiyorsan bankaya kendin gidersin, parayı herkes önünde hesabına aktarırız." Dedi adam.
"İstemiyorum dedim ya" Diye çıkıştı Hande. Ardından hızlı hızlı mezarlıktan çıktı. Hem yürüyor hem ağlıyordu. Annesinden kalan paranın bu denli ağır geleceğini tahmin bile etmezdi. Annesinden bir parça, bir anı kırıntısı yüreğini böylesine acıtacak ne yapmış olabilirdi? Yüreği daralıyor, ilk günkü kayıp acısını çekiyordu. Özlem belki de bu acısının arasını kapatıyordu.
"Fransa kültür merkezinin yanındaki banka. Saat yarın onda" diye bağırdı adam arkasından.
Hande otobüsü durdurduğu gibi atladı içine. Bir an önce kaçmak istiyordu. Akşama kalacak yer ayarlayıp, valizini getirtmesi gerekiyordu daha. Hava kararırsa otel bulması zorlaşacaktı. İnternetten otellere bakıyor ama parasını çevredeki oteller bir hayli aşıyordu. Bütçesine uygun olanlar ise güven vermiyordu. Ama mecbur olarak seçmesi gerekiyordu.
O yüzden içine sinmese de bütçesine göre bir otel belirledi kendine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARDINDAKİ AŞK
FantasíaFerhat ile Şirin Kerem ile Aslı... Her aşkın kırıntısından bulabileceğiniz bir kitap.