Gözlerim görmez olmuştu kulaklarım duymuyordu. Sadece kafamda neden bu lanetin beni bulduğu düşüncesi geçiyordu. Kötü biri miydim? Ne yapmıştım ki buraya gönderilmekle cezalandırılmıştım. Sessiz sakin hayatım neden alt üst olmuştu? Neden bu adamlar ellerimi bağlıyordu? Neden titriyordum?
"EYLEM!" gür sesi işittiğimde bir tür şok geçirdiğimi fark ettim. Ses bir kez daha adımı bağırdığında Mustafa'nın sesi olduğunu anladım. Sonunda dolmuş gözlerimi ondan tarafa çevirdiğimde büyük bir kalabalığın çevremi sardığını ancak fark etmiştim. Mustafa endişeli gözlerle bana ulaşmaya çalışıyordu. Rukiye ise arkada kalmış korku dolu ifadesiyle peşinden geliyordu. O an şoktan çıkmam ve bur durumdan kurtulmam gerektiğini fark ettim. Kollarımı hızla çekip "BIRAKIN BENİ!" diye bağırdığımda bir adam daha arkama geçti.
Adamlar o kadar kuvvetliydi ki kımıldayamıyordum bile. Üzerimde birçok göz vardı farkındaydım ama bir tanesi farklı hissettiriyordu. Ben de korkmadan başımı kaldırıp Hükümdarın bakışlarına karşılık verdim. İfadesi öfkeliydi ama aynı zamanda şaşkın gibiydi de. Açıkcası ettiğim hakaretleri hatırlayınca öfkelenmesi bana normal geliyordu ama şaşkınlığını anlayamamıştım.
Yine fark etmeden saçma sapan mı konuşmuştum acaba? Bu gereksiz bakışmamız Mustafa'nın bir kez daha adımı bağırmasıyla bozuldu sonunda kalabalığı aşmış bize doğru geliyordu. Ne yazık ki daha fazla yaklaşmasına izin vermeden iki muhafız onu da kollarından tuttular. Şükür o benden daha akıllıydı hemen olduğu yerde diz çöküp Artun Han'a döndü. "Hünkarım bir yanlış anlaşılma oldu. Bu kız benim akrabamdır biraz hasta n'olur onu affedin." Hasta değilim diye bağırmak istesem de şimdi sırası değildi artık kendimi geçmiştim benim yüzümden Mustafa'nın da başı belaya girebilirdi. Hatta Hakkı Dedenin, Rukiye'nin..
Artun Han, Mustafa'yı duymamazlıktan gelip elini arkasında birleştirdi. Ardından bir göz hareketiyle yardımcılarından birine komut verdi ve etrafımızdaki kalabalık dağıtıldı şimdi sadece muhafızlar ve biz vardık. Sessizlik git gide büyüyordu eğer Artun Han bir süre daha konuşmazsa gerginlikten saçma sapan şeyler diyecektim. Maalesef gergin olduğumda saçmalardım bunu engelleyemiyordum. Mesela üniversite sınavına girdiğim gün sınav başlamadan önce sınıfın aşırı sessiz olması beni germişti ve gözetmen öğretmene "Hocam dolar da çok yükseldi değil mi? Demiştim. Evet rezalet.
"Demek bu terbiyesiz kız akraban öyle mi? Nerelisiniz siz? İkinizi de neden görmedim ben daha önce?" Aptal adam koskoca ülkede yaşayan herkesi tanımayı bekliyordu sanırım. İyi ki bu soruyu bana sormamıştı.
Mustafa Artun Han'a bir şeyler saçmalarken ben de bağlı ellerimi çözmeye ve bir kaçış yolu bulmaya çalışıyordum. Filmlerde başrol kolaylıkla kaçardı böyle durumlardan. Benim de hayatım bir haftadır film gibiydi sonuçta kaçmanın bir yolunu bulmalıydım. Ne yazık ki hayat bir kez daha bana kahkahalarla güldü ve o an Mustafa'nın elinin de benim ki gibi bağlandığını gördüm. "Bunları saraya götürün, huzuruma çıkıp sorguya çekilecekler." Hükümdar bozuntusu emirlerini sıraladıktan sonra muhafızların selamlarını es geçip atlarla çekilen arabasına yerleşti. Ben biz de arabaya bineceğiz zannederken iki kişi beni ve Mustafa'yı bir atın arkasına bağlayıp zorla yürütmeye başladı. Her şey o kadar korkunçtu ki!
"Seni sadece yarım saat bak sadece yarım saat yalnız bıraktım ve sonucu bu mu? Ne halt yedin anlatsana bana bir. Durumu kurtarabilecek miyim bakalım." Utançla yüzümü yerden kaldırıp sinirle bana fısıldayan adama baktım. Bu sefer dalgaya vuramayacaktım. Benim üzümden bu durumda olduğu için çok üzgündüm. Ama benim de bir suçum yoktu ki! "Özür dilerim. Keşke hiç aramasaydın beni." Yüzüme bakmadan devam etti baksa gözlerimin dolduğunu görecekti oysa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historische RomaneÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...