Benim hiçbir zaman inanmadığım bilimsel bir teori var; Simülasyon teorisi. Belli başlı matematiksel kanunlara göre dizayn edilmiş bir evrende hepimizin yazılmış birer kod olduğunu, etrafımızdaki gerçekliğin aslında gerçeklik olmadığını savunur. Yani basitçe ben yokum, sen yoksun, üzerinde oturduğun koltuk yok, pencereden baktığında gördüğün ağaç yok. Varız ama yokuz.
Bilim kurgu filmlerini severim evet ama bu kadar uçuk kaçık bir şeye inanamayacak kadar da mantıklıyım. Ya da mantıklıydım çünkü şuan neredeyse karanlık, çıt çıkmayan dar koridorda ilerlerken aslında burada olmadığımı beynimin çok uzaklarda bir kavanozda saklandığını, hissettiğim her şeyin bir oyun olduğunu düşünerek kendimi rahatlatıyordum. Gerçek değildi ki bu yaşadıklarım biri yazıyor ben oynuyordum sadece evet buna inanmak çok daha kolaydı.
Elbisemin koluna soktuğum bıçağın ucunu sıkı sıkı tutarken bir yandan da ne yapacağımı düşünüyordum. Koskoca muhafızı nasıl alt edecektim? Ortaokulda kısa bir süre tekvando dersleri almıştım ama ne işe yarardı ki şuan o dersler? En kötü ihtimalle adamı bıçaklayacaktım ne yazık ki tüm evrenin kaderinin yanında bir kişinin hayatını düşünemezdim. Soğukkanlı olmak zorundaydım. Daha yirmi gün önce kurşun kalemim olmadığı için fizik sınavlarına tükenmez kalemle girmek hayatımdaki tek heyecanken şuan birini bıçaklama ihtimalimi düşünüyordum.
İşin kötü yanı bu durumun bana fazla normal gelmesiydi. Sinirlenip başımı iki yana salladım. Bugün eğer ki biri ölecekse bu Artun Emir Han ya da kimseye zararı olmayan muhafız olmayacaktı. Sadece hükümdara tuzak kurmuş hainler ölebilirdi bugün. O yüzden koşturarak ilerlerken yeni bir plan kurmuştum kafamda. Olmayan oyunculuğumu son damlasına kadar kullanacaktım eğer ki adamı inandıramazsam maalesef bu sefer onu en az zararla etkisiz hale getirecektim. Hulk gibi konuştuğuma bakmayın 163 boyunda ufak tefek bir kızdım işin özünde ama içimdeki cesaret hayatımda ilk kez boyumu aşmıştı.
En sonunda yolun sonundaki ışığı gördüm ve planımı uygulamak için hazırlandım. Bıçağı alıp derin bir nefes aldım. "Allah'ım bana yardım et." Sonrasında bir saniye bile düşünmeden elimden bileğime doğru derin bir kesik çizdim. Çok kötü kanıyor ve inanılmaz canımı acıtıyordu. Gözlerim dolmuştu bile ve bu iyiydi daha inandırıcı olacaktı. Sendeleyerek biraz daha yanaştım balkona ve acı bir şekilde sadece muhafızın duyacağı bir çığlık attım.
"Yardım edin bana!" adam sesimi duyar duymaz hızlı bir şekilde bana döndü. Bir süre şüpheyle yüzüme bakıp yere kolumdan damlayan kanları fark edince koşarak yanıma geldi. "Ne oldu size? Siz kimsiniz?" duvara yaslanıp acı çekiyormuş gibi sert bir nefes daha aldım. "Ben Eylem Sultan. Duymuşsunuzdur geçen hafta Artun Emir Han beni haremlerine aldılar. N'olur yardım edin geliyorlar." Kafası karışmış bir şekilde bana baktı.
"Kim geliyor, sizi hemen hekime götürmeliyiz."
"Hayır ben iyiyim. Hünkarımızın düşmanları az önce geldiğim gizli geçitteler onlardan kaçarken beni yaraladılar. Artun Han'ı öldürmeye geliyorlar." Adamın şaşkın ifadesi daha da büyüdü. "Lütfen onları durdurun!" artık ciddi anlamda ağlıyor ve adama yalvarıyordum bana inanıp koridora çıkması gerekiyordu yoksa ona zarar vermek zorunda kalacaktım ya da o bana zarar verecekti ver her şeye çıkmaza girecekti. En sonunda kendine gelip beni duvarın yanına oturttu. "Burada bekleyin yardım çağıracağım." Ardından duvardaki meşalelerden birini ittirdi ve yeni bir geçit açtı. Çok şaşırmıştım sarayın her yerinde gizli tüneller, kapılar, geçitler vardır ve bu hiç işime yaramıyordu.
Adam hızla geçitten geçtiğinde ben de kendimi balkona attım. Elim çok kötü kanadığı için önce eteğimin ucundan bir parça kesip koluma doğru bağladım. En azından kan kaybından bayılmama engel olurdu. Ardından salonun tamamının çok net gözüktüğü balkondan aşağıyı gözetlemeye başladım. Kimsenin beni fark etmemesi için eğiliyordum. Endişeyle balkona bakan Alp Han Çare'yi görünce beni fark etmesi için bir süre ona baktım. Gözlerimiz kesiştiğinde gülümseyip baş parmağımı kaldırıp iyiyim işareti yaptım ancak muhtemelen ne anlama geldiğini bilmiyordu. Sonra gözüm Artun Emir Han'ı buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...