Selam, bölüm şarkısı Tom Odell, Another Love. Lütfen bölümün son kısmında dinleyin. İyi okumalar :)
Zenon'un bir paradoksu vardır çok bilinen. Der ki ne kadar giderseniz gidin asla gitmek istediğiniz yere varamazsınız. Matematiksel olarak şöyle açıklar; bir mesafe düşünün bu mesafenin ilk önce yarısını yürüyün sonra kalan kısmın yarısını ardından kalanın yarısını ve böyle sürekli olarak kalan yolun yarısını yürüyerek devam edin. Sürekli bir şeylerin yarısın gidersiniz ve yol asla bitmez. Bu paradoks yıllarca kafalarını karıştırmış insanların hatta bazıları şöyle bir fikir yürütmüş 'insan hiç hareket etmez, ne kadar zorlarsak zorlayalım hep olduğumuz yerdeyizdir aslında.' Ünlü Fizikçi Max Planck, Zenon'dan yıllar yıllar sonra bu paradoksu çürütse de ben 17.yüzyıla geldiğimden beri bu paradoksun içindeydim. İlerliyordum sürekli ama yol asla bitmiyordu. Her gün sanki daha da uzuyordu almam gereken yol.
Kapının açıldığını hissetmemle yeni daldığım uykumdan irkilerek uyandım. Korkuyla etrafıma bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştığım sırada duyduğum fısıltıyla rahatladım. "Benim Eylem korkma." Yerimden doğrulduktan sonra telaşla yanımdaki mumları yaktım. "Neler oluyor?" Eray Paşa, telaşla ilerleyip yanıma oturdu. "Konuşmamız lazım."
Yarın hem o hem de Artun Han saraydan ayrılacaktı dolayısıyla bu saatte uyanık olması biraz tuhaftı. "Niye daha önce konuşmadın ki uyuman gerekmiyor mu?" başını salladı ve bir süre sustu. "Anlatman lazım bana." Beynim henüz çalışmaya bile başlamamışken böylesine belirsiz konuşması daha da karıştırıyordu kafamı. "Neyi anlatayım ya açık konuşur musun gece gece...Big bangi mi anlatayım ne yapayım?" uykum bölündüğünde cidden gıcık ve öfkeli biri olabiliyordum.
"Neler olduğunu anlat. Tarihten hatırladığın kadarıyla anlat. İçim el vermiyor Artun Han'ı tek başına yollamaya." Gözlerimi devirdim. "Sen kendin için endişelensene." Bakışları değiştiğinde pot kırdığımı fark ettim. "Bana bir şey mi olacak." Hızla başımı salladım. "Saçmalama Eray Paşa. İkinizi de bile bile ölüme yollayacak halim yok ya kaç kere diyeceğim!" kafası karışmış bir şekilde baktı. "Ama tarih değişebilir her şey senin bildiğin şekilde olacak diye bir kaide yok değil mi?" benim en büyük dileğim de bu diyemediğim için çarpıttım konuyu. "Yani geçmişi değiştirirsek muhtemelen topluca yok oluruz o yüzden endişelenmeyi kes ve gidip dinlen. Erkenden yola çıkacaksın." Derin bir nefes alıp başını arkadaki duvara yasladı.
"Eylem bana anlatamadığın çok fazla şey var değil mi? İşin kötüsü o kadar soğuk kanlı birisin ki yarın öleceğimi bilsen yine de dünyanın iyiliği için sessiz kalabilirsin." Sinirle güldüm daha önce de ima etmişti böyle bir şey. "Dalga mı geçiyorsun Eray Paşa? Bu kadar mı değersizim gözünde?" Ciddi bir şekilde sinirlenmiştim. "Saçmalama Eylem öyle demek istemedim." Kaşlarımı çattım. "Ne demek istedin?"
"Bazı görevler fedakarlık, cesaret ve soğukkanlılık gerektirir. Mesela ben Artun Han'ı ya da ülkemi kurtarmak için rahatça veririm canımı. Sen ise dünyayı kurtarmak için bizi gözden çıkartabilecek kadar akıllı bir kızsın. Yanlış demiyorum bu, haklısın da...ama yine de tarafsız olamıyorum." Ben de önceden kendimi bu kadar soğukkanlı biri zannederdim o yüzden kızamadım ona. "Peki Eray Paşa söylesene, Artun Han'ın canı karşılığında ülkeyi kurtarır mıydın?" bakışları karardığında bunun düşüncesinin bile onu ne derece rahatsız ettiğini fark etmiştim. "Hayır!" kararlı sesine gülümsedim. "O zaman bir daha bana böyle kırıcı sorular sorma olur mu? Çünkü ikiniz de benim için çok değerlisiniz, tabii anlıyorum ki duygularımız karşılıklı değilmiş."
Yaramazlık yapmış bir çocuk gibi büzdü dudaklarını. "Eylem özür dilerim. Lütfen böyle söyleme seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Sadece içimde kötü bir his var rahat edemiyorum." Onun içindeki kötü hissin aynısı benim içimde vardı. Hem Artun Han'ı hem Eray Paşa'yı dizimin dibinden ayırmak istemiyordum. Başlarına bir şey gelebilme ihtimali ödümü koparsa da onları sonsuza kadar burada tutamayacağımın da farkındaydım. Benim yapabileceğim tek şey bir tehlike anında onların yanında olabilmek ve bazı şeyleri önceden tahmin etmeye çalışmaktı. Savaşçı bir kralı canı sağ olsun diye sarayına kapatamazdım ki! Yine de bu deli gibi korkmama engel olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Ficción históricaÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...