"Ben her şeyimi bırakıp seni kurtarmaya geldim."

3.6K 326 121
                                    


İyi okumalar, yorum yapmayı unutmayın lütfen...

Bölüm şarkısı; LP/ Lost on you

Fizik bölümüne başlayan öğrenciler genelde popüler bilime sardıkları merakla düşerler bu bölüme. Uzaylılar, zamanda yolculuk, gezegenler, kuantum fiziği...Tabii fizik bunlardan çok daha fazlası da olsa özellikle bölümün ilk yılında herkes bu sorulara cevap arar. Bizim okulda her senenin başında birinci sınıfların sorularına biraz da olsa cevap vermek için büyük bir etkinlik düzenlerdi.

Astrofizik alanında uzmanlaşmış bir profesör kocaman amfide sorularımızı cevaplarken ben de kafamdaki soruyu çekinmeden sormuştum. "Hocam, zamanda yolculuk sizce mümkün müdür?" Hiç düşünmeden cevaplamıştı adam. "Geleceğe belki ama geçmişe hayır." Kaşlarımı çatmıştım. Fizikçiler hiçbir konuda bu kadar kesin konuşmazlardı.

"İyi de hocam teorik olarak mümkün olduğunu biliyoruz. Nasıl bu kadar kesin bir yargıya varabildiniz?" benim aklımdaki soruyu sınıftaki başka bir oğlan dile getirdiğinde hoca yine tereddütsüz cevaplamıştı. "Geçmişi değiştiremezsiniz çocuklar. Her şeyin temeli büyükbaba teorisi aslında. Ya yaptığınız ufacık bir değişiklik sizin doğumunuza engel olursa? Bu durumu fizik çözemiyor."

"Peki ya paralel evrenler? Yani geçmişte yarattığımız her olasılık bir evreni oluşturuyor olamaz mı?" yine başka bir çocuk konuştuğunda hoca bilmiyorum anlamında iki kolunu yana açmıştı. "Bu da fizikçilerden çok felsefecilerin düşündüğü bir görüş aslında. Ama asla unutmayın fizik ve felsefe zannettiğinizden çok daha birbirine yakın. Yine de benim görüşüm net. Zamanda geçmişe gidilmez. Gidilse de evren geçmişi değiştirmenize izin vermez.

Oturduğum köşede dizlerimi kendime çekmiş, boynumu bükmüş dümdüz duvarı izliyordum saatlerdir. Sanki duvarı yeterince uzun süre izlersem bir geçit açılacak ben geldiğim tarihe dönecek ve Eray Paşa'yı kurtarmak için yeni bir yol bulacaktım. Geçen bir ayda saçma sapan yollarla tekrar geçmişe gitmeyi denemiştim. Beynimde sürekli okulun o ilk günlerinde profesörün dediği 'Zamanda geçmişe gidilmez. Gidilse de evren geçmişi değiştirmenize izin vermez.' Sözü dönerken yine de vazgeçmemiştim.

Kabullenmek zordu. Ölümü kabullenmek hiç beklemediğim kadar zordu. İki kere aynadan geçmeyi denemiştim, birinde kırdığım aynanın köşesi dizimi çizmiş derin bir yara açmıştı. O yara için oturmuş saatlerce deli gibi ağlamıştım. Acıya mı, geçmişe tekrar dönemeyeceğimin verdiği bilince mi yoksa Eray Paşa'nın ölümüne mi ağlamıştım bilmiyorum ama saatlerce dökülmüştü gözyaşım.

Bir kere de inşaatı yeni tamamlanmış kelebek konağındaki aynanın karşısına geçip geçmişe gitmek için her şeyi yapmıştım. Olmamıştı. Kendimi yüksek bir yerden atıp kalktığımda tekrar geçmişe dönebileceğimi bile düşünmüştüm bir aptal gibi ama hiçbir yolu yoktu bu aptal sistem benim istediğim gibi işlemiyordu. Benim yüzümden dünya üzerindeki en sevdiğim insanlardan biri acı çekerek ölmüştü. Benim yüzümdendi! Benim aptallığım benim beceriksizliğim benim sadakatsizliğim benim umursamazlığım benim bencilliğim!

Artun Emir Han bir köşede kendini suçlayıp kendi ölümünü hazırlarken karşısına çıkıp "Hepsi benim suçum görmüyor musun? Her şeyi biliyordum ama durduramadım!" diye bağıramayacak kadar da korkaktım üstelik. Benim suçumdu bu ölüm ve kaldıramıyordum. Öldüğünde yirmi üç yaşındaydı belki yirmi dört. Gencecikti. Hiç belli etmese de bir sürü hayali vardı. Çocukça hayalleri vardı çünkü hiç çocuk olamamıştı. Ona geleceği anlattığımda içi gider güzel bir gençlik hayal ederdi. Azıcık da olsa ona istediği gençliği yaşatmak isterdim. Bir süreliğine de olsa tüm bu olanlardan uzaklaştırıp bir göl kenarında oyunlar oynamak, ona yüzmeyi öğrenmek ve sevdiği şarkılardan söylemek isterdim. Ben ona ihanet etmiştim.

Aynanın Diğer TarafındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin