Şehir merkezine geldiğimizde gözlerim kocaman açılmıştı. Festival denildiğinde hiçbir beklentim yoktu, geçmişteki insanların eğlenebileceğini düşünmemiştim ne bileyim hep açlık çekiyorlar, tarlada çalışıyorlar, erkenden uyuyup günlerini geçiriyorlar zannediyordum. Ama burası beklediğimden çok daha iyiydi. Şenlik alanı çok kalabalıktı her tarafta ayrı eğlenceler vardı. En ortada büyük bir ateş yakılmıştı çevresinde çocuklar dans ediyor birkaç adam ateşi harlıyordu. İlerde bir şeyler satmaya çalışan insanların açtığı stantlar vardı. Yan tarafımdaki kalabalığı görünce ne olduğunu bakmak için gruptan uzaklaşıp oraya gittim. Kıyafeti buradaki insanlardan farklı sarışın bir adam oturmuş önündeki tuvale isteyenlerin resmini çiziyordu. İnsanlar anlaşılan çekindikleri için pek yanaşmıyorlardı adama, uzaktan izliyorlardı sadece.
Benim yokluğumu fark eden Mustafa ve Rukiye de peşimden gelmiş olacak ki iki dakika kadar sessizce adamı izledikten sonra koluma dokunulmasıyla onlara döndüm. "Ne yapıyorsun, yanımızdan kaybolma." Mustafa'nın dediklerine göz devirip ressamı izlemeye devam ettim otuzlarında gözüken adam dikkatle önündeki çocuğu çizmeye devam ediyordu. En sonunda işini bitirip çizimi çocuğun annesi olduğunu düşündüğüm kadına verdi.
Ardından gözleri kalabalığa döndü. "Başka resim isteyen var mı?" Bozuk türkçesi buralı olmadığını kanıtlar nitelikteydi hatta yanılmıyorsam Fransızdı. "Bonjour!" Fransızca seslenmemi duyunca şaşkınlıkla bana döndü. Tek şaşıran o değildi başta Mustafa ve Rukiye olmak üzere gürültülü ortamda sesimi zar zor duyan herkes bana bakıyordu. En sonunda adam "Bonjour madame!" Deyip anlamadığım birkaç Fransızca cümle sıraladı. Fransızca bildiğim falan yoktu sadece adamı denemek istemiştim.
Kahkahama engel olamamıştım. "Fransızca bilmiyorum mösyö, rica etsem arkadaşlarımın resmini çizer misiniz?" Adam hala ne yaptığımı anlamıyormuş şekilde bana bakıyordu. Sonra gülümseyip onaylar biçimde başını salladı. Mustafa'yı ve Rukiye'yi kollarından tutup öne doğru ilerlettim. İkisi de şokla beni izliyordu. Mustafa sinirli bir fısıltıyla söylendi "Napıyorsun Eylem?" onu dinlemeden ikisini de ressamın önündeki koltuğa oturtturdum Rukiye utançtan başını bile kaldırmıyordu. "Siz nişanlısınız değil mi? Daha konuşamıyorsunuz bile azıcık yakınlaşın işte" Diyerek yanlarından kaçtım.
Etraftaki herkes onları izlediğinden artık oturdukları yerden kalkamazlardı. Ressamın direktifleriyle Mustafa'nın sinirli ifadesi çözüldü ve zorla gülümsedi Rukiye de biraz inat ettikten sonra başını kaldırabilmişti. Tıslama benzeri sesi duyunca kafamı kaldırdım. Yanımdaki uzun boylu genç adam gözlerinden ateş püskürterek Mustafa'ya ve Rukiye'ye bakıyordu. "Ay yok artık taş devrinde miyiz? Bırak beraber zaman geçirsinler."
Konuşmamla kafasını bana çevirdi şimdi sinirinin tüm odağı bendim. "Sen ne biçim kadınsın? Beni katil mi yapacaksın sabahtan beri dır dır ötüyorsun. Kes sesini artık." Kolumu sıkmasıyla şaşkınlıkla yüzüne baktım demek Mustafa'nın yakınımızda olmadığı bir anı beklemişti bana çatmak için ama unuttuğu bir şey vardı ben bu civardaki en uyulmaması gereken kızdım. Önce sertçe kolumu çektim. Yüzüme düşmüş saçlarımı kulağımın arkasına yollayıp ufak bir gülümsemeyle çocuğa baktım "Bak yavrum, Yakup musun ne haltsan artık, bir daha benim iznim olmadan parmağımın ucuna dokunursan seni buraya gömerim. Yaparım. Nasıl yaparsın deme yaparım."
Kaşlarımı tehditkar biçimde kaldırdıktan sonra cevabını dinlemeden kalabalığın arasında ilerledim. Dumura uğramış gibi yerine çakılı kalmıştı geri zekalı çocuk. O kimdi ki benimle uğraşıyordu? O kimdi ki benim kolumu sıkıyordu? Yok öyle yağma. Tüm 17.yüzyıl ayılarına itinayla kadınlarla nasıl konuşmaları gerektiğini öğretecektim. Mesela Mustafa ilk tanıştığımızdaki halinden çok daha farklıydı artık. Gerçi o hiçbir zaman bu Yakup denen çocuk kadar kaba olmamıştı. Gördüğü andan beri çocuk sinirlerimle oynuyordu. Ters ters bakmalar, Rukiye'yi aşağılamalar... Sadece Mustafa'dan biraz çekiniyor gibiydi ama artık bir numaralı çekincesi ben olmalıydım zerre korkmuyordum. Maalesef 2020 yılında da bu tarz insanlıktan nasibini almamış erkeklere ağzının payını vermek zorunda kaldığım çok olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...