Bölüm şarkısı; Wiz Khalifa- See You Again
İyi okumalar :)
"Eylem!"
İsmimin seslenmesiyle gözlerimi aralamaya çalıştım ancak başım inanılmaz derecede ağrıyordu. Elimi yavaşça ağrının en yoğun olduğu noktaya yani sol kaşıma götürdüm parmaklarımın uçlarının ıslanmasıyla anlayabildim kaşımın kanadığını. Uyurken mi çarpmıştım bir yere kafamı bilmiyordum ama ağrı geçmiyordu.
"Eylem iyi misin?" Aynı endişeli erkek sesini bir kez daha duyduğumda göz kapaklarımı yavaşça araladım. Sanki çok uzun zamandır uyuyormuşçasına rahatsız etti beni odanın içindeki cılız gün ışığı. Kulağıma dolan yağmur sesi havanın neden bu kadar kapalı olduğunu açıklıyordu sanki.
Kahverengi göz bebeklerim direkt karşımdaki kumral çocuğu bulduğunda ifadesiz bir şekilde izledim kısa bir süre. "Kaşın kanıyor." Elindeki peçeteyi yavaşça kaşıma bastırdığında acıyla tısladım. "Özür dilerim, özür dilerim." Beynim yavaş yavaş olanları algılamaya başladığında aniden yattığım yerden doğruldum ve kocaman olmuş gözlerim ve heyecandan titreyen sesimle konuştum.
"Batuhan!"
İki hafta önce
Yüzümü elime yaslamış dalmış gözlerimi pencereye dikmiştim. Saatlerdir oturduğum sandalyede zaten zar zor topladığım dikkatimi sonunda kaybetmiş olmanın sancısını çekiyordum. Sabahın erken saatlerinde Artun Han eşliğinde bir toplantı düzenlenmiş Zalatunlulara vurulan son darbenin ardından atılması gereken adımlar hesaplanıyordu. Neden burada olduğumu bilmesem de zaten kısa süre sonra ayrılmak zorunda kalacağım Artun Han'ın yanında olmak benim için mutluluk vericiydi.
"Toplanmalarına mahal vermeden atakta bulunmalıyız Hünkarım." Yaver'in her zamanki heyecanlı sesini duyduğumda gülümsemeden edemedim. İlk geldiğim günden beri aynı olan nadir şeylerden biriydi kendisi. "Batı'dan saldırmamız lazım oradan gelmemiz çok beklenmedik olacak onlar için ancak direkt olarak sınırdan giremeyiz. Tüm askeri güçlerini sınıra yığdılar." Mustafa konuştuğunda bu kadar çabuk askerlik, politika, ekonomi gibi zerre haz etmediğim şeyleri öğrenebilmesine şaşırdım bir kez daha.
"Sınırdan girmeyeceğiz zaten." Artun Han elindeki nerden bulduğunu anlayamadığım kuş tüyüyle oynarken kendinden emin bir şekilde konuştuğunda odanın kalanı şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Nereden gireceğiz o zaman?" genç komutanlardan biri konuştuğunda Artun Han gözleriyle odayı taradı artık çok daha dikkatliydi kelimelerini kullanırken. Sanırım en yakınının bile ona yalan söylemesinin getirisi olan bir güvensizlikti bu. "Fransa üzerinden geçeceğiz." Sabahtan beri tüm tepkisizliğimle sandalyemde oturan benim bile ilgincime gitmişti bu dediği kaşlarımı çatmadan edemedim.
"Hünkarım affınıza sığınıyorum ama en son biz Fransa ile düşman değil miydik malum olaydan dolayı?" Yaver konuştuktan sonra gözleri bana kaydı. Malum olay dediği benim Elanor'u öldürmemdi. Asla atlatamam dediğim olayı unutmuştum bile benim vicdan biraz bozuktu sanırım. Kızın mavi gözleri hatrıma düşünce titredim istemsizce. "Artık düşman değiliz hallettim." Tuhaf tuhaf süzdüm kendinden emin adamı. "Nasıl hallettiniz?" Mustafa'nın bu sorusunu ben cevapladım. "İstediğinde Artun Han son derece zeki ve ikna edici olabiliyor." Adam dediğim şeye iç çekti. "Hayır zekayla da bir ilgisi yok ikna edicilikle de. Sadece artım tahammülüm yok hiçbir şeye. Ve tahammülü kalmayan bir insanın yapacaklarının sınırı yoktur."
Yüzüne bakıp derin bir iç çektim. Tahammülünün kalmadığını benden daha iyi anlayabilecek biri yoktu. Acımasız Artun Han'la şimdiye kadar tanıştığımı düşünüyordum ya unutun onu! Sadece buz dağının görünen kısmını bildiğim son bir haftada anlamıştım. Herkesten nefret ediyor ve tüm saray halkına eziyet ediyordu adeta. Çok öfkeliydi ve kimseye ikinci bir şans sunmuyordu. Tavırlarının aşırılığı bir an beni rahatsız edecek gibi olduğunda gözüm her zaman Eray Paşa'nın oturduğu ancak şimdi boş olan sandalyeye kaydı. Hayır tepkileri aşırı değildi. Yine de psikolojisi gün geçtikçe bozuluyordu ve her ne kadar ondan ayrılacağım için deli gibi üzgün olsam da gitmesinin en iyisi olduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...