Düşünerek hareket eden biri hiçbir zaman olmamıştım zaten öyle çok fazla yapacağım şeyleri planlamam gereken bir hayatım da yoktu. Çoğu zaman derslerimi bile kaçırırdım bu plansızlığımdan dolayı. Yani milyar yıllık evrende nokta kadar yer kaplamayan varlıklardık sonuçta öyle ciddi planlar yapmak gidip de 20 yıl sonrasında nerede yaşayacağını, ne giyeceğini, ne yiyeceğini hesaplamak fazla ego kokan bir hareketti bence. Dostum iki saniye sonra ölebilirsin kalan vaktini de plan yaparak mı harcayacaksın? Tabii son bir aydır öğrendiğim bir gerçek varsa o da planlı programlı ve eylemlerimin sonuçlarını düşünerek hareket etmem gerektiğiydi.
Çok zor durumda kalmıştım, çok yanlış yapmış, çok aptalca konuşmuştum ama hiçbir zaman şuan ki kadar mantıksız ve düşüncesiz davrandığımı hatırlamıyorum. Dudaklarına asıldığım adamın her saniye gerginlikten daha da kasılan bedenini hissedebiliyordum. Yanlıştı yaptığım herkesi geçsem, Artun Hanı, Mustafa'yı, kendimi düşünmeyi bıraksam bile bir insanı rızası olmadan öpmek korkunç bir şeydi ama yemin ederim aklıma daha iyi bir fikir gelmemişti. Her şey saniyeler içinde gerçekleşmişti ve ben Mustafa'yı korumak için ne yapmam gerekiyorsa onu yapmıştım.
En sonunda cesaretimi toplayıp korkuyla ayrıldım dudaklarından ve gözlerimi yavaşça açtım. Şaşkın olur zannediyordum ama sadece tiksinmiş ve hayal kırıklığı dolu gözlerle yüzüme bakıyordu. Odada ses çıkmadığına göre herkes dumura uğramıştı. Sağıma döndüğümde ilk Canpare Hatunu gördüm bembeyaz olmuştu yüzü, ağzı bir karış açık çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Eh en azından onun canını yakmıştım. Sonra korkarak Mustafa'ya baktım elinde hala o lanet kadehi tutuyordu normalde şaşkınlıktan düşürmesi falan gerekmiyor muydu ya?
Onu hiç bu kadar şaşkın görmemiştim ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi boş boş gözlerime baktı bir süre. Sonra asıl bomba Artun Emir Han'a döndüm sertçe yutkunarak. Gözleri alev alevdi yemin ederim gözleri renk değiştirmişti.
"Herkes dışarı çıksın." Tek düze sesini duyunca hemen oyalanmadan arkamı dönüp yürümeye başladım. "Sen değil, kal olduğun yerde. Eylem dışında herkes dışarı."
Alın size bir çöküşün öyküsü. Ben bitmiştim bu sefer çok ciddi anlamda bitmiştim. Yok edecekti beni eh beni yok edince evreni de yok etmiş olacaktı. Napalım olmasaydı kaderimiz böyle. Eray Paşanın ve Canpare Hatunun bir hışımla dışarı çıktığını gördüm ancak Mustafa hala şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Çocuğa hayatının şokunu yaşatmıştım. Halbuki şimdiye kadar bu salaklıklarıma bağışıklık kazanması gerekiyordu.
İnatla dışarı çıkmadığını görünce Artun Hanın sinirlenmesinden korkarak kaş göz yapıp dışarı çıkmasını işaret ettim. Sinirle elindeki kadehi masaya bıraktı. Rabbim artık şu kadeh yok olabilir miydi? Sonra yüzüme bile bakmadan salondan çıktı. Ay şimdi kusacaktım salonun ortasına o kadar mutsuzdum ki! "Bazen düşünüyorum, Tanrı seni bana imtihan diye mi gönderdi yoksa ceza olarak mı? Belki de yaptığım kötülüklerin cezası olarak seni gönderdi bana." Yutkunarak başımı önüme eğdim. Eh başlıyorduk işte. "Yok ya yapmamıştır öyle bir şey Tanrı." Tanrı seni koruyayım diye yollamıştı beni ama bunları şuan konuşamazdık. "EYLEM KES SESİNİ!" bağırışını duyunca irkildim durduğum yerde. Oturup azar mı işitecektim bu yaşımda?
"Her seferinde sana ılımlı yaklaşayım diyorum. İyi biri beni korumaya çalışıyor, nereden bildiğini sorgulama ona güven diyorum ama sen AMA SEN HER SEFERİNDE SENİ ÖLDÜRMEM İÇİN YALVARIYORSUN!" biraz daha bağırırsa oturup ağlayacaktım vallahi. Ne olmuş sadece dudaklarımı dokundurmuştum gerçek bir öpüşme bile değildi biraz medeni olamazlar mıydı ya!
"Madem çok meraklısın ölmeye ve beni kurtarmaya, buyur al şu kadehi hepsini içeçeksin." Heh işte ben demiştim şu kadehi yok edin diye yine benim başıma bela olmuştu. Buyurun cenaze namazıma ama mecazi anlamda değil! "Ciddi misiniz siz? Hayatınızı kurtardım diye beni mi zehirleyeceksin! Ne suçum var Mustafayı ve seni korumaya çalışmaktan başka?" alayla gülümsedi. "O kadehin içindeki Eray Paşanın dudakları kadar zehirli değil senin için merak etme." Üff başlamıştı şair şair konuşmaya yine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...