Sabah bir bölüm daha attım lütfen okumadıysanız ilk ona bakın...İyi okumalar, yorumlarınızı bekliyorum💙
Biyolojim hiçbir zaman iyi olmadı. Lisede dolaşım sistemini işlemiştik elbette ama çok az şey kaldı aklımda o günlerden. Sağ tarafımızda kirli kan, sol tarafımızda temiz kan bulunur. Kan kulakçığa girer karıncıktan çıkar. Kan daima kulakçıktan karıncıklara doğru akar. Adrenalin, tiroksin ve kafein kalbin çalışma hızını arttırır. Pembe fosforlu post -itlerimde yazan kısa notlar. Doğruluklarından bile emin olmadığım bu şeyleri hatırlıyordum sadece. Düşündüm. Bir insanın kalbinin bu kadar hızlı çarpması normal miydi acaba?
Peki bu kalp atış sesi benimkinden mi geliyordu yoksa elimin altında can çekişen Mustafa'nınkinden mi?
Hareket etmiyordu dudakları. İki eli yanlarına düşmüş öylece put gibi duruyordu. Ben de ondan farklı değildim. İlk adımı atmak sorun değildi daha önce de birilerini öpmüştüm ama hiç böyle hissettiğimi hatırlamıyordum. Farklı olan neydi? Nefes nefese geri çekilip gözlerimi yavaşça açtım. Şok içinde ağzı açık bana bakıyordu. Eli yavaşça kalbine sonra da dudaklarına gitti. "Rüya mı görüyorum?" sorduğu şeyle gerginliğim azaldı ve kahkaha attım. "Eylem benimle dalga geçme." Bu sefer şefkatle yüzüne baktım. "Senden hoşlanıyorum. Dalga değil ne olacak aramızda, ne yaparsın duygularımla, kabul eder misin bilmiyorum ama gerçekler bu. Senden hoşlanıyorum bu kadar." Mustafa'dan çekinmiyordum. Duygularım için aramıza mesafe koymak isterse anlardım onu. Ama içimde bir şeyleri saklayabilecek biri de değildim.
Cevabını bekledim ama o sadece dudaklarıma bakıyordu. Bir saniye sonra aynı benim onu çektiğim gibi o beni ensemden çekti ve dudaklarıma yapıştı. Cesaretine gülümsediğimde onun dudakları da dudaklarımın üzerinde kıvrıldı. Geri çekildiğinde önüme düşen saçları okşadı. "Ben senden hoşlanmıyorum dildar, ben sana aşığım." Sertçe yutkunup gözlerimi kapattım. Mutluydum. İçim içime sığmıyordu. Onu seviyordum. Yanında gerçekten kendim olabildiğim tek kişi Mustafa'ydı ve ben onu kaybetmemek için her şeyi yapacaktım.
Bir süre daha konuştuk. Mustafa biraz utanmış gibiydi başlarda ama yavaş yavaş utancı mutluluğa dönüştü. Yağmur şiddetlenince ayağa kalkıp saraya doğru adımladık. O sırada bomboş gözlerle bizi izleyen Gölge2'yi görüp olduğum yerde kaldım. "Senin ne işin var burada?" adam hortlak görmüş gibi bakıyordu suratıma. "Sultanım sizi nereye giderseniz gidin takip etmem gerek, benim görevim bu." Gözlerimi devirip Mustafa'nın elini tuttum ve yürümeye devam ettim. "Oh iyi Gölge1'le sana bu akşam yapacak dedikodu çıktı." Mustafa dediğime gülüp adımlarını hızlandırdı. "Şimdi biz şey miyiz?" gözlerimi kısıp baktım suratına. "Ney miyiz?" o da aynı şekilde bana çevirdi gözlerini. "Neyiz işte sana soruyorum. Sizin oralara göre ne oluyoruz? Burada işler karışık çünkü." Şimdi biz neyiz sorusunu hayatımda birkaç kez duymuştum mantıksız bir soruydu. İsimlere takılmak saçmaydı.
"Biz sevgiliyiz Mustafa." Dediğim şeyle yerinde durup şaşkınlıkla suratıma baktı. İki dakika önce öpüşüyorduk bu dediğime mi şaşırmıştı? "Tamam o zaman şey, sevgiliyiz." Dedi onay ister gibi. Gülümseyerek başımı salladım. Saraya girdiğimizde merdivenlerde bir süre aptal aptal bakıştık. "Neyse şimdi ben gideyim şeye...mutfağa. Yani akşam yemeği vakti geliyor ya hani." Anlamsız bir şekilde sırıtıp başımı salladım. "Tamam sen git bari ben de odama çıkayım. Akşam mesajlaşırız yani yarın görüşürüz keşke mesajlaşabilsek. Of sürekli sesini duyabilirdim ne güzel olurdu." Saçmalamama sadece gülümsedi. "Aynen keşke mesajlaşsak" bu sefer ben ona kahkaha attım. Ne demek sanıyordu acaba mesajlaşmayı.
Sonunda ayrılabildiğimizde koşturarak odama çıkıp kapıyı kapattım. Kalbim hala küt küt atıyordu. Aşık mı oluyordum? Yani aşk dedikleri şey bu mu oluyordu acaba? Hep dalga geçerdim aptal aşıklarla. Romantik komedilerden nefret eder önümden fazla samimi bir çift geçse yüzümü buruştururdum. Benim için aşk yoktu ihtiyaçlar vardı. Kendi cinsel kimliğimi hiçbir zaman tam keşfedemesem de genelde erkeklere ilgi duyar birkaç hafta takılır ayrılırdım. Hiç bu kadar masum şeyler hissetmemiştim daha önce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...