"Uç ve onu kurtar"

12.1K 957 86
                                    

Gece boyu Artun Han'lı içeriğini hatırlayamadığım rüyalarla boğuştuktan sonra sabah erkenden kalkmıştım. İçimdeki nedensiz huzursuzluk bir türlü geçmiyordu başımdaysa korkunç bir ağrı vardı. Nilay her zamanki gibi erkenden kütüphanenin yolunu tuttuğu için Asu'yla beraber kahvaltı yaptık. Düşünceli halimi fark etmiş olacak ki dikkatimi ona vermem için elini başımın önünde sağa sola salladı.
"Şşş sana diyorum leylasın bugün hayırdır?" Haklıydı sabahtan beri kafam başka yerdeydi ama nedenini ben de bilmiyordum. Genelde gürültücü, neşeli, her şeyi dalgaya alan bir tip olduğum için bu halim tuhafına gitmiş olmalıydı. "Off hiç bilmiyorum Asu ya, bugünlük beni sal."
Başka bir şey demeden önümdeki tepsiyi alıp ayağa kalktım. Bulaşıkları koymak için ayrılmış bölmeye elimdekileri bıraktıktan sonra hızla odamıza çıktım. Üzerime salaş bir tişört kot pantolon ve gri hırkamı alıp sırt çantamı taktım. Batuhan'la buluşmak için henüz erkendi ama içerde de duramıyordum.
Kulaklığımı takıp sevdiğim bir şarkıyı açtım. Olabildiğince yavaş bir şekilde geçen gün buluştuğumuz kafeye doğru yol aldım. Saçlarımı bile düzleştirmemiştim bugün. Saçma sapan bir topuz yapıp makyaj yapmaya erindiğim için azıcık ruj sürmüştüm ki bu hiç benlik bir davranış değildi.
Artun Emir Han'la ilgili kitabı okuduğumdan beri gözümü kapattığım an siluetini görüyordum. Yaşadıkları, sevdiği herkesi kaybetmesi, güvendiklerinin arkasından bıçaklaması ve sonra da şüpheli ölümü...Neden binlerce yıl önce yaşamış bu genç hükümdarın hayatı beni böylesine çaresiz ve kötü hissettiriyordu?

Aynı doğum gününü paylaşmamız dışında birkaç ortak özelliğimizi daha keşfetmiştim. Mesela kelebeklere bir ilgisi olacak ki bugün gideceğimiz konağın adını 'kelebek' koymuştu. Ben de saçma bir şekilde kendimi bildim bileli kelebekleri çok severdim hatta sol elimin bileğinde minik bir kelebek dövmesi bile vardı. Annem ilk gördüğünde cinnet geçirip beni saatlerce azarlasa da, ben 18 yaşımda yaptırdığım bu dövmeyi çok seviyordum. Sanki onu yaptırana kadar eksiktim ancak bileğime konduğunda tamamlanmıştım.

Müzik dinlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamamış olacağım ki kendimi Mozaik Kafenin önüne bulunca biraz şaşırdım. Batuhan'la buluşmak için sözleştiğimiz saate daha 20 dakika olduğunu fark edince çantamdan sigaramı çıkarıp bir dal yaktım. Sürekli kullanmasam da arada sigara içmek beni rahatlatıyordu. Sigaramdan son bir nefes aldıktan sonra Batuhan'ın gülümseyerek bana geldiğini gördüm "Ooo sigara içtiğini bilmiyordum." Soru sorar gibi kurduğu cümleye kaşlarımı kaldırarak cevap verdim "Çok değil haftada birkaç kez."

Kelebek Konağına gitmek için iki otobüs değiştirmemiz gerekiyordu yaklaşık bir buçuk saat geçen yolculuğumuz boyunca Batuhan bana Artun Han hakkında hiç duymadığım şeyler anlatmış sorularıma cevap vermişti. Genç Eray Paşa ile  ilişkisinin ne olduğu tam olarak bilinmese de çok değer verdiğini ve yanından asla ayırmadığını ancak hanedanın geri kalanın her fırsatta Eray Paşa'yı öldürmek istediğini öğrenmiştim. Ayrıca Alp Han Çare genç hükümdarın en çok güvendiği insanlardanmış. Ben her ne kadar kendisinden çok hoşlanmasam da anlaşılan güvenilir biriymiş.

Sonunda Kelebek Konağına vardığımızda kafam davul gibiydi bir sürü şey öğrenmiştim ve aman tanıdıkça zaten soğurum dediğim Artun Han'a her öğrendiğim bilgiyle daha da bağlanmıştım. Hava hafif yağmurlu olduğu için hırkamın şapkasını başıma geçirip bahçe kapısından içeri girdim. Batuhan bir önceki gün internet üzerinden bilet aldığı için direkt girişe yönelmiştim. Geniş bir bahçe ve bahçenin ortasında da bir süs havuzu vardı. Mavi kırmızı taşlarla bezeli havuzdaki kelebek figürleri dikkatimi çekmişti. Hemen telefonumu çıkarıp etrafı fotoğraflamaya başladım. Hava kötü olduğu için sanırım etraf çok sakindi. Sadece evden çıkan üç kişilik bir kız grubu görmüştüm, gülüşüyorlardı.
Ahşap eve Batuhan'la beraber girdiğimizde geniş bir hol karşıladı bizi içeride orada görevli olarak çalıştığını düşündüğüm orta boylu boylu, mavi gözlü, sakalları fazla uzamış yaşlı bir adam vardı. Elinde bir fener tutuyordu. Bir an başıma keskin bir ağrı saplandığını hissetim. Olduğum yerde durup elimi başıma götürdüğümde sakallı adamın gözlerinin bileğimdeki dövmede takıldığını hissettim. İçimdeki garip huzursuzluğu yok sayarak Batuhan'ın peşinden mutfak olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledim.

Çok geniş olmayan mutfakta gömme bir fırın birçok mutfak eşyası vardı. Rafın üzerinde dokunmayınız yazmasına rağmen elimin üzerinde mor bir kelebek olan bardağa uzanmasından kendimi alamadım. Yavaşça bardağı kavradığımda Batuhan şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Yok artık, sen ağlıyorsun. Ne oldu?" Sesiyle irkilerek bardağı aldığım yere bıraktım. "Ne ağlıyor muyum?" O an yanaklarımdan aşağı süzülen yaşları fark ettim. Bu iş gittikçe tuhaflaşıyordu ve ben hemen bu evden çıkmak zorundaymış gibi hissediyordum. "Batuhan ben gitmek istiyorum." Genç çocuk şaşkınlıkla başını salladı. "Tamam ben hemen üst kata da bir göz atıp geliyorum. En fazla 10 dakika sürer beni burada bekle olur mu?" Elimi tutup üstünü okşadığında derin bir nefes aldım "Tamam ama çabuk ol" gülümsedi. "Neden ağladığını anlamadım ama şuan o kadar tatlısın ki. Hemen geleceğim söz." Yavaşça başımı salladım.

Batuhan üst kata çıktıktan sonra ben de daha fazla mutfakta durmak istemediğimi fark edip kendimi hole attım. O anda tam karşımda kapısı aralık olan odayı gördüm. İçimdeki oraya girmem gerektiğini söyleyen güçlü dürtüye karşı çıkmayarak odaya doğru adımladım. Bordo ve altınla döşenmiş bu odanın bir yanında kocaman bir pencere yanındaysa geniş bir koltuk ve hoş bir şömine vardı. Sağ tarafımdaki ihtişamlı dolabı ve içindeki kıyafetleri görünce buranın giyinme odası olduğunu anladım. Hem kadın hem erkek kıyafetlerinin olması buraya hükümdarın eşiyle birlikte geldiğini düşündürmüştü. Sol tarafıma döndüğümde gördüğüm kocaman beyaz boy aynası bir an beni ürkütmüştü. Kenarlarında bilmediğim bir dilde yazılmış yazılar vardı. Aynaya dokunduğumda tıpkı elektrik çarpmış gibi hissettim ve hızla elimi çektim. 

Aynanın çerçevesini incelemeyi bırakıp kendi yansımama bakarken arkamda duran daha önce holde gördüğüm sakallı adamı fark ettim. Ağzımdan kaçan ufak çığlık karşısında adam sakince parmağını dudağına götürerek susmam gerektiğini ifade etti. 

O kadar korkmuştum ki zaten konuşacak halde değildim. "Sonunda geldin, sonunda özgürüm." Hala aynadan adam bakarken söylediklerine anlam vermeye çalışıyordum. Beni biriyle karıştırmış olmalıydı. "Onu kurtarmak senin elinde, dünyayı kurtarmak senin elinde. Herkesin aynasının öbür yüzünde başka biri vardır ama kelebeğinkinin öbür yüzünde tehlike var uç ve onu kurtar. Ama sakın değiştirme tarihi yoksa öldürürsün hepimizi." Adamın dediklerinden hiçbir şey anlamazken bana yaklaştığını görünce korkunç bir çığlık atıp Batuhan'a bağırmaya başladım. Kaçmak için hareket ettiğimde ayağım yerdeki halıya takıldı en son hatırladığım şey kafamın koltuğun yanına çarpışıydı geriye kalan her şey karanlık.

Aynanın Diğer TarafındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin