İyi okumalar, yorumlarınızı bekliyorum :) Bölüm Şarkısı; Sia/Never Give Up
Çoklu evrenler teorisi; yani içinde bulunduğumuz evrenden başka alternatif evrenler de var. Tamamen farklı yasaları, şekli, kuralları olan başka evrenler de var. Mesela kim bilir belki bambaşka bir evrende yerçekimi kanunu yoktur ve insanlar uçuyordur. Ya da bir başka evrende insan ırkı bizimki kadar şanslı olamamıştır ve evrimleşmelerini tamamlayamadan yok olmuşlardır. Bir başkasında Fransız İhtilali hiç yaşanmadı. Bir diğerinde Amerika süper güç olamadı. Başka bir evrende Hitler asker yerine ressam olmayı seçti ve belki de milyonlarca insan boştan yere ölmedi. Aklınızın sınırlarını aşacak kadar çok ihtimal var. Her ne kadar çoklu evrenler teorisinin bir kesinliği olmasa da birçok fizik probleminin çözümünde varmış gibi davranabiliyoruz.
Şuan herhangi bir evrende benden çok daha mantıklı tercihler yapmış bir Eylem varsa onu tebrik ediyordum çünkü ben beceremedim. Alfonso gitmişti, oturduğum yerden kalkabilecek gücü bulmam bile on dakikamı alırken nasıl kalkıp olağanüstü bir durumu yönetecektim bilmiyordum. Pes etmek istiyordum, ben asla pes etmem triplerine giren biri değildim zoru görünce kaçardım normalde ancak şuan pes etmekten utanıyordum. Artun Han gibi birinin benim kadar zayıf bir yansıması olması gerçekten utanç vericiydi.
Yerimden zar zor kalkıp gözümdeki yaşları sildim ve derin bir nefes aldım. Biraz daha dayanabilirdim. Birazcık daha dayanacak ve şehri korumak için her şeyi yapacaktım. Hızlı adımlarla üst kata gidip telaşlı adamların yanına ilerledim. "Neler oluyor?" Korkut yanıma gelip konuştu.
"Sultanım askerin silahlandırılması yapıldı şehrin tüm giriş çıkışlarına konumlandırıyoruz ancak sayı hala yeterli değil." Başımı salladım. "Tamam bir birliği de Karasakçılılar ve başkent arasındaki düşman askerlerinin üzerine göndereceğiz. Yaptığımız bombalar bir süreliğine onları oyalar. Geçiş açılınca da en hızlı elçiyi Artun Han'a haber vermek için yollayın." Cümlemi tamamladığımda aks aksakallı adam ve Korkut birilerine şüpheyle baktılar. Yaşlı adam çekinerek konuştu "Sultanım zaten yeterli sayıda askerimiz yok göndermeli miyiz gerçekten?" Başımı hızlı hızlı salladım. Şuan her şeyden önemli bir şey varsa o da Artun Han'ın canının sağ olmasıydı.
Dediğimi ikiletmeden yaptılar bir şekilde bana güveniyorlardı ya da her şekilde emirlerime itaat etmek zorundaydılar bilemiyorum yine de o gece ne dediysem yapıldı ve o gece olan her şeyin tek sorumlusu benim.
Zaman geçtikçe ve beklenen son geciktikçe geriliyordum. Tüm askerleri şehrin sınırlarına dizmiştik ama ne gelen vardı ne giden sanki bir şekilde bizi oraya toplamaya çalışmışlardı ve hareketsizce bekliyorlardı. "Alp Han neden hiçbir şey olmuyor?" omuz silkti genç çocuk. "Saldırmalarından daha iyi değil mi hiçbir şey olmaması? Bize adeta zaman veriyorlar ordumuzu toplayıp güçlendirmemiz için." Dedi. Aslında haklı sayılırdı. Paralı askerler gelecekti, Artun Han durumu öğrenecek ve muhakkak bir yolunu bulacaktı. Zaman vermeleri iyiydi ancak yine de bir şeylerin ter gittiğini hissedebiliyordum.
Kendimi terasa atıp dışarıyı izlemeye başladım. Gökyüzü aynı gökyüzüydü, sarayın bir tarafını kaplayan orman aynı ormandı, dondurucu soğuk aynı soğuktu, dalgaları kıyıya çarpan hırçın deniz aynı denizdi ya da hayır aynı deniz değildi!
Dikkatli baktığımda denizde bir hareketlilik olduğunu fark ettim ancak karanlıktan dolayı çok net göremiyordum. Hemen içeri girip toplantı salonuna adımladım. İçeride hararetle bir şeyler konuşan Korkut'a doğru ilerledim. "Denizde bir şey var." Adam kaşlarını çatıp suratıma baktı. "Ne gibi bir şey var?" telaşla konuştum. "Ya bilmiyorum sadece gördüm işte uzaktı emin değilim." Alp Han oturduğu masadan hoplayarak kalktı ve yanıma geldi. "O zaman arka taraftaki balkona çıkalım orası denize çok daha yakın belki bir şey görürüz." Genç çocuğun dediği şeye kafamı salladım. "Siz üçünüz bizimle gelin." Korkut birkaç askere seslendikten sonra hep beraber ilerledik. Alp Han ise kendi yaptığı teleskop ve dürbünleri almak için başka bir askerle çatıya çıkmıştı. Böylelikle daha da uzağı görebilecektik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...