Islık çalıp sarayda yavaş adımlarla yürürken Mustafa ile birlikteydim. Yanımızdan gelip geçenler Mustafa'ya tuhaf bakışlar atarken bana arada selam veriyorlardı. Artun Han'ın kesin emir sağ olsun genel olarak saraydaki insanlar bana saygı duyuyordu ama yüzüme nefretle bakan bir kesim de yok değildi.
Artun Han'la fazla samimi olmam özellikle saray cariyelerinin hoşuna gitmiyordu. Duyduğuma göre saraydaki hiçbir kadın şimdiye kadar Artun Emir Han'ın ilgisini çekememişti aniden gökten düşer gibi hayatlarına girip Artun Han'ın kaldığı katta kalmaya başlamış, adamın özel toplantılarında bile yer almıştım tabii ki dikkat çekecekti. Açıkçası ne düşündükleri çok da umurumda değildi. Hiçbir zaman herkesin sevdiği cici kızlardan olmamıştım biraz daha nefreti kaldırabilirdim.
"Eylem şu ıslığı çalmasan dikkat çekiyoruz." Game of Thrones jenerik müziğini ıslık olarak çalabilmek için çok uğraşmıştım bugünlerde ihtiyaç duyacakmışım meğer! "Kill Bill ıslığı da var onu çalayım bunu beğenmediysen? Game of Thrones'u düşünmek benim de sinirlerimi bozuyor zaten." Suratıma dik dik baktı. "Biz senin konuştuklarımızı anlaman için hep bildiğin kelimeleri konuşuyoruz ama sen hep anlamadığımız şeyleri anlamamızı bekliyorsun. Adil değil." Dedikleriyle ona döndüm. "Ne alaka ya var ya sizle benim evde konuştuğum gibi konuşsam hiçbir şey anlayamazsınız."
Yanımızdan geçen yaşlı kadına selam verdim. Artun Han'ın değer verdiği kişilerden biriydi annesi öldükten sonra ihtiyaçlarını karşılayan bir nevi dadıydı adını hatırlamadığım yaşlı kadın. "Ben zaten anlayamıyorum sizin ülke nasıl bir şey. Hiçbir şey anlatmıyorsun abin olduğunu bile yeni öğrendim." Üzgün çıkan sesiyle ona döndüm. "Çünkü ailemi ve evimi düşünmek beni üzüyor Mustafa." Doğruydu elimden geldiğince düşünmemeye çalışıyordum çünkü düşündükçe buradaki her şeyi bırakıp bir an önce evime dönesim geliyordu. İşin kötüsü buraya da alışmaya başlamamdı. Kafamın içinde dönenlere ben bile anlam veremiyordum.
"Gideceksin bir gün." Aniden adımlarının durmasıyla ona döndüm. Yüzü düşmüştü. "Ben buraya ait değilim bunu en iyi sen biliyorsun. Hayatımızı bir Sezen Aksu şarkısına çevirme ya." Mustafa benim için her şeyi daha zor hale getiriyordu. "Biliyorum. Her neyse bunları gideceğin zaman konuşuruz şimdi neyin peşindeyiz söylesene." Neyim peşindeydim? Hislerime mi yoksa gözlemlerime mi güveniyordum emin değildim ama o adamın bakışlarında bir şeyler vardı. Bugün Hasan Paşa denen adam Artun Han'ın boynundan çekememişti gözlerini. Belki daha önce de öyleydi ama ben kolye şeklindeki mührü bilmediğim için o bakışlara anlam verememiştim. Şimdiyse açıktı. Kesinlikle mührün peşindeydi.
Mühür Canpare'deydi. Canpare ise Eray Paşa'nın yanındaydı. Saray kapalı olduğu için hiçbir şekilde mühür dışarı çıkamayacaktı ancak düşündüğüm gibi Hasan Paşa mührün peşindeyse ve elde ederse işler umduğum gibi gitmezdi. Çok güçlüydü. İstediğinde herkese karşı gelebilirdi. Tabii ki Artun Han dışında.
Mustafa'nın hala bir cevap beklediğini görünce biraz daha ona yaklaşıp fısıltıyla anlatmaya başladım. "Hasan Paşa'dan şüpheleniyorum. Belki de odur şu mektupları yollayan. Sürekli Artun Han'ın dibinde ve tuhaf bakıyor." Mustafa şüpheyle adımlarını yavaşlattı. "İyi de Artun Han'ın sürekli yanında olması çok normal değil mi? O vezir. Biraz sert biri o yüzden bakışlarına pek dikkat etmedim." Başımı iki yana salladım. Ben sürekli yanında derken bunu kastetmiyordum. Mesela asla dördümüzü yalnız bırakmak istemiyordu. Benim biraz aptal olduğumu düşünüyordu muhtemelen çünkü asla ciddiye almıyordu dediklerimi. Ayrıca zaten biraz salağa yatıyordum genel saray halkının yanında. Kafadan çatlak olduğumu düşünürlerse beni sorgulamazlardı.
"Mustafa sen Canpare'yi de şeker kız Candy sanıyordun Allah aşkına insan analizi yapma." Ne dediğimi anlamamış şekilde bakıyordu yine yüzüme. "Eee şimdi ne yapacağız?" "Birazdan Hasan Paşa dahil tüm saray mührün kayıp olduğunu öğrenecek. Eğer Hasan Paşa gerçekten şüpheliyse telaş yapacaktır. Ve kimden şüpheleniyorsa çok düşünmeden ona saldıracaktır. Asıl soru şu sen Hasan Paşa olsan bu sarayda kimin mührü çalabileceğini düşünürdün, bu kişi hükümdara çok yakın olmalı. Öyle yakın ki Hasan Paşa bile alamamış o kişi mührü Artun Han'ın boynundan almış." Mustafa aklı karışmış şekilde bir yandan düşünürken bir yandan yürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...