Michelson ve Morley isimli iki fizikçi 1800'lü yıllarda bir fikir ortaya atmışlar. Uzayın boşluktan oluşmadığını ether adlı bir madde ile dolu olduğunu söylemişler. Eğer uzay bir madde ile doluysa ışık o maddenin yayıldığı yönde yayılırsa daha hızlı tersi yönünde yayılırsa daha yavaş yayılırdı yani ışık hızı değişken olurdu. Hemen bu hipotezlerini kanıtlamak için muazzam bir deney düzeneği kurdular. Ben 1.sınıfta tanışmıştım bu deneyle ve o deney düzeneğini gördüğümde içimden iyi ki fizik demiştim. İyi ki fizik okuyorum iyi ki bu dünya harikası şeyi anlayabiliyorum.
Ancak ikilinin yaptığı deneyler hep hipotezlerinin tersini gösteriyordu uzayda madde falan yoktu ve ışık hep aynı yayılıyordu. Morley ve Michelson bunu kabul etmek istemediler deneylerini belki de binlerce kez denediler sonuç hep hüsrandı. Tam 40 yıl boyunca bıkmadan usanmadan bu deneyi yaptılar. Henüz 1.sınıfta profesör itinayla bu deneyi ve sonuçlarını anlatırken 40 yıl boyunca deneyip başarısız olduklarını söylediğinde kendimi tutamayıp "Yuh boşa giden bir ömür." Demiş bulunmuştum sınıftan çıt çıkmazken yine benim gibi biraz kafadan kırık bi çocuk bana katılmıştı "Hatta boşa giden iki ömür. Ayrıca başarısız oldularsa neden işliyoruz ki derste? Anılarını yad etmek için mi, bir fatiha okuyalım olmadı." Çocuğa o kadar çok gülmüştüm ki profesör dahil kimsenin gülmediğini fark edememiştim. Şuan düşününce aptallığım başımı ağrıtıyor.
Profesörümüz çok iyi niyetli biri olduğu için o gün bizi yerin dibine sokmak yerine asla unutamayacağım güzel bir öğüt verdi. "Bazen başarısız olmak başarılı olmaktan daha değerledir. Evrendeki sonsuz olasılıklar denizinden bir ihtimal bile eksiltmek geleceği kurtarabilir. Michelson ve Morley'nin size göre başarısız olan deneyleri Einstein'ın ve daha nice fizikçinin önünü açtı. Bu adamlar 39 yıl deneyip pes etselerdi ne olurdu peki? Ayrıca deneylerinin sonucu her ne kadar istedikleri gibi olmasa da nobel fizik ödülünü de kazandılar." O gün tam olarak anlayamamıştım profesörü ama sonrasın da bir hayat felsefesi haline geldi bu bende. Başarı ve başarısızlık belki de sadece bizim içini doldurduğumuz saçmalıklardı.
Şuan Artun Emir Han'la oturmuş pek de sonsuz olmayan olasılıklardan bir kaçını elemeye çalışırken nedense aklıma bu anılarım ve Morley-Michelson deneyi gelmişti. İşimiz onlarınki kadar zor değildi aslında sadece bu mektubu yazan kişinin kim olduğunu bulmaya çalışıyorduk.
"Yok yok böyle tek tek eleyerek bulamayız biz en iyisi benim bunların hepsini yok etmem. Şuna bak dünya üzerinde düşmanım olmayan bir yer yokmuş!" aniden fırlayıp söylenen adama gözlerimi devirdim. "Hayır, hükümdarcım sırf tehdit mesajı aldınız diye tüm dünyaya savaş açamayız bu çok yanlış." Gözlerini bir süre üzerimde tuttu. "Keşke kime güvenebileceğimi bilsem ve birilerinden yardım alsak. Böyle olmaz Eylem sonsuza kadar kim yapmış diye kafa yoramayız." Omuz silktim "Bazen başarısız olmak başarılı olmaktan daha değerledir. Evrendeki sonsuz olasılıklar denizinden bir ihtimal bile eksiltmek geleceği kurtarabilir" boş boş baktı bana. "Kim demiş bunu, güzel sözmüş." Gülümsedim. "Tabii ki ben dedim başka kim olacak."
Odada bir süre sessizlik hakimken yine ben konuştum. "Saraydan biri olamaz mı neden illa başka ülkeler tarafından tehdit edildiğini düşünüyorsun?" kafasını baktığı kağıttan kaldırıp kısık sesle konuştu "Bu sarayda kimse cesaret edemez beni tehdit etmeye. Sen dışında bana karşı çıkma cüretini gösteren biri olmadı. Sen de yapmadığına göre...mecbur düşmanlarımızdan biri işte." Gülümsedim demek benden başka kimse karşı çıkamıyordu ha? "Hala beni öldürtmemiş olman çok tuhaf değil mi?" yine kaşınıyordum ama napayım ya napayım! "Bence de çok tuhaf. Ölmeme işine devam etmek istiyorsan işine dön çok konuşma." Bana bakmadığı için yüzüne dil çıkarıp işime döndüm. Allah'ın gıcık manyağı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...