Hiç uzayın şekli hakkında düşündünüz mü? Henüz ilkokulda öğretmenimiz dünyanın 'uzayda' bulunduğundan ve kendi etrafında dönen yuvarlak bir top olduğundan bahsetmişti. İşte o gün uykuya dalmadan önce saatlerce uzay denilen bu gizemli şeyin ne olduğunu anlamaya çalışmıştım.
Uzayın şeklini o yaşımda kavrayamamıştım tabii ki. Kendimce bir kavanozun içinde olduğumuzu düşünmüştüm. Büyüdükçe neyin ne olduğunu öğrendim dolayısıyla kavanoz teorimde çürüdü. Ancak tam da şuan üniversitede öğrendiğim bilimsel uzay teorilerinden umurumda değildi. Sekiz yaşındaki Eylem gibi hissediyordum. Kocaman bir kavanoza sıkıştığını zanneden, korkarak Allah'a uzayın içinden çıkabilmek için yalvaran minik Eylem...
Alfonso'nun beni misafir(!) etmek için hazırlattığı odada pencereden gökyüzünü izliyordum. Dolunay vardı ve benim fena halde içim daralıyordu. Sesli bir nefes verip başımı pencereye yasladım ve gözlerimi kapadım. Neden her şey ters gitmek zorundaydı? Artun Han neden hala beni kurtarmak için bir adım atmıyordu? Belki de bir şeyler yapıyordu ama temkinli davrandığı için işler uzamıştı. Öyle olmalıydı. Beni burada bırakmazdı! O bıraksa Mustafa bir yolunu bulur beni kurtarırdı emindim. Oh iyice şatoya hapsedilmiş prenses triplerine de girmeye başlamıştım aman ne güzel!
Daha fazla oyalanmadan pencere kenarından ayrıldım ve yatağa yattım. Bir sağa bir sola dönerken uyumanın şuan yapabileceğim en mantıklı şey olduğuna kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Her ne kadar çok yorgun olsam da içimdeki bunaltı uyumama izin vermiyordu! Yabancı bir yerde olduğum için mi yadırgıyordum yoksa başka bir sorun mu vardı bilmiyordum ama uykuya dalabilmem çok zor olmuştu.
Her sabah beni uyandıran dalga seslerinden farklı olarak odamdan gelen tıkırtılarla gözlerimi araladığımda kısa sürede kendi odamda değil de farklı bir yerde olduğumu anlamıştım. Yavaş yavaş dün yaşadıklarım beynime yüklenirken dün gördüğüm hizmetçinin perdeleri açtığını fark ettim. Güneş ışığı henüz araladığım gözlerimi acıttığı için ellerimle yüzümü kapattım. "Günaydın señorita." Oflayıp kendi kendime mırıldandım. "Bir señorita olmadığım kalmıştı şu zalim dünyada." Zavallı kız dediklerime anlam verememiş olsa gerek tuhaf tuhaf bana bakıyordu. "Sana da günaydın çiçeğim. Hayırdır kıyamet mi kopuyor beni niye sabahın köründe uyandırıyorsun?" Uyanmak istemiyordum! Mümkünse Artun Han beni kurtarana kadar uyanmamalı o Alfonso denen aptalın yüzünü görmemeliydim. "Üzgünüm. Prens Alfonso sizi muhakkak yemekte görmek istediler." Gözlerimi devirdim. Nereden çıkmıştı bu şimdi?
"Sizin için getirilen kıyafetleri dolabınıza yerleştirdim isterseniz giyinmenize yardımcı olayım." Ne kıyafeti be diye bağırmamak için zor tuttum kendimi. Cidden beni uzun süre burada tutmak gibi bir planı yoktu değil mi? Sakinleşmek için birkaç sesli nefes aldım. "Gerek yok kıyafete falan. Hadi gidelim de öğrenelim neymiş Küçük Prensin karın ağrısı." Aniden yataktan kalktığımda irkildi genç kız. "Señorita, en azında saçınızla ilgileneyim biraz dağılmış." Ben hızlı hızlı kapıya ilerlerken hala ardımdan bir şeyler sıralıyordu. Aniden durdum ve suratına baktım. "Neydi senin adın?" başını önüne eğip cevapladı. "Rosa efendim." Başka bir şey demeden bozulmuş topuzumu açtım, kafamı aşağıya doğru sallayıp saçlarımı şöyle bir karıştırdım ve yürümeye devam ettim. "Hadi Rosa!"
Rosa'nın önünde hızlı hızlı yürüyüp merdivenlerden aşağı indim ve dün yemek yediğimiz salona ilerledim. Eğer kahvaltı orada yapılmıyorsa fena rezil olurdum ama ne yapayım gaza gelmiştim birden! Şükürler olsun ki korktuğum başıma gelmedi. İçeri girdiğimde Alfonso masanın baş köşesinde oturmuş yanında dikilen kirli sakallı orta yaşlı bir adamla İspanyolca bir şeyler konuşuyordu. Ağır adımlarla onlara yönelip hiçbir şey demeden masaya oturdum. Bir gün fena azar yiyecektim bir kraldan ama hayırlısı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...