Birkaç gün önce bir bölüm daha attım okumadıysanız ilk onu okuyun lütfen. Yorumlarınızı bekliyorum.
Bölüm şarkısı; Teoman/ Çoban Yıldızı
Arka bahçeye çıktığımızda tamamen ıssız bir arazide yalnız olduğumuzu fark ettim. Mustafa'nın elini tutmuş denize doğru koşarken ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Eğer denizi ikiye ayırıp ortasından geçmek gibi bir planı uygulamaya çalışıyorsa bunun için yanlış yüzyıldaydık. Yine de ona güvendiğim için sorgulamadım onun yerine aklımdaki diğer soruları sordum.
"Artun Han iyi mi?" hızlı hızlı yürürken cevapladı. "İyiden kastının ne olduğuna göre değişir." Endişeyle ona bakarken bu halime gülümseyip devam etti. "Hayatta endişelenme. Ama senin yokluğun onu iyi etkilemedi." Bunu tahmin edebiliyordum. "Eray Paşa nasıl?" direkt cevap verdi "Hayatta." Derin bir nefes alıp içimden Tanrıya şükrettim. Artun Han'a bir şey olsa hissederdim ama Eray Paşa için aynısını söyleyemezdim. "Aybüke iyi mi? Peki ya Alp Han? Rukiye ve Eftelya ve-" aniden durup bana döndü.
"Sakin ol Eylem herkes iyi tamam mı? Sen gittiğinden beri öyle çok önemli bir şey olmadı." Bu içimi inanılmaz rahatlarken durduğumuz yere baktım ve fark ettiğim şeyle şaşkınca Mustafa'ya döndüm. Bu bir denizaltıydı! "Yok artık kimin eseri bu?" aslında cevap belliydi ama kusursuz görünüyordu ve beni şaşırtmıştı. "Tabii ki Alp Han Çare." Hayranlıkla taşıta bakarken bu denizaltını tarihi değiştirmemek adına yok etmemiz gerektiğini aklımın bir köşesine yazdım.
İçeri geçtiğimizde şoktan bir süre sadece oturup etrafı izledim. Mustafa da benim etrafı izleyen benden çekmiyordu gözlerimi. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. İlk gördüğümde genç adamın kollarına kendimi atmak kolaydı ama şimdi? "Ne zamandır Buğra Şah'ın yanındayım?" Mustafa sorduğum soruyla sertçe yutkundu ve zar zor cevapladı. "Bir yılı geçti." şaşkınlıktan açılan ağzımı elimle kapattım. Gözlerim dolarken vücudum titriyordu. Bir yıl, hatta bir yıldan bile fazla...Tüm zamanım yok olmuştu, bir yıldır karanlıktaydım. Mustafa bana doğru bir adım atınca onu durdurdum. "Uyumak istiyorum." Şaşkınlıkla bana baktığında etrafımdaki askerleri hiçe sayıp boş bir köşeye geçip gözlerimi kapattım.
Buğra Şah benden bir yılımı çalmakla kalmayıp hayat enerjimi ve neşemi de çalmıştı. Çok yorgundum, hiçbir şey yapamamanın yorgunluğuydu bu belki de. Nasıl eski Eylem olacaktım ya da olabilecek miydim bilmiyordum bile.
Sadece bir bahane uydurmak için uyuyacağımı söylememe rağmen gerçekten uyuya kalmıştım. Saraya vardığımızda Mustafa beni sarsarak uyandırdı. Çok uzun zamandır uyuduğumu anlamamak aptal olmak gerekirdi, belki de yaşadığım şokun etkisi ben de bir tür uyuşukluk yapmıştı. Yavaşça yerimden kalkıp saraya adımladığım Mustafa'nın kolundan tuttum. "Şuan kimseyi görmek istemiyorum." Bir kez daha bana çevirdi şaşkın gözlerini. "Nasıl yanı?"
"Banyo yapmak sonra da odama geçmek istiyorum Mustafa." Başını sallayıp beni bıraktı ve birkaç askere bir şeyler söylemek üzere gitti. Yanıma geldiğinde elimden tutup beni sarayın tenha girişlerinden birinden geçirerek banyonun olduğu koridora götürdü. Gerçekten kimseye görünmemiştim. "Dışarıda görevliler olacak, ihtiyacın olan bir şey olursa seslen olur mu?" başımı salladım. Tam ayrılacakken bir kez daha arkasını döndü. "Artun Han, Eray Paşa ve geriye kalan herkes seni görmek için sabırsızlanıyor. Ne halde olursan ol, ne yaşamış olursan ol, ne kadar zaman geçerse geçsin önemli değil Eylem. Ben seni hep aynı şekilde seveceğim. Biz dört yüz yılı aşarak ulaştık birbirimize, aramıza bir yılcığın girmesine izin vermem." Dediği şeyle dudaklarımı büzüp ağlamaya başlayacağımı hissedince hızla başımı salladım ve arkamı döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...