"Ben hiçbir yere ait hissetmiyordum."

5.7K 539 154
                                    


İyi okumalar, yorumlarınızı bekliyorum. Bölüm şarkısı Lana Del Rey-Lucky Ones olsun :)

Peri masalından uyanışım çok ani oldu. Her zaman olaylara mantığıyla bakan, kimseye fazla değer vermeyen, bağlanmamak için kırk takla atan Eylem olmadığımı çok ani fark ettim. Ressam tüm gerçekleri çarpmıştı yüzüme. Düşünmekten korktuğum, beynimin arkasına sakladığım tüm kabuslarımla yüzleşmek zorunda kaldım. Belki de geçmişe döndüğümden beri ilk kez ciddi bir şekilde 'ben ne yapıyorum?' sorusunu sormuştum kendime. Sen ne yapıyorsun Eylem? Bu işin sonu nereye varacak?

Gitmek için uğraşmak yerine birileriyle arkadaş, sırdaş olmuştum. Neden kendimi bu kadar kaptırmıştım? Duyduğum iki samimi sözle tüm yelkenleri indirecek kadar zayıf mıydım ben? Ya da o kadar mı açtım sevgiye?

Kabul etmem lazım ki ailemle hiçbir zaman çok yakın ilişkilerim olmadı. Hayır bir sorunumuz yoktu ama asla gerçek beni tanımak için uğraşmadılar. Hep yüzeysel sohbetler ederdik. Nasılsın, ne yaptın, okulun nasıl? Babamla tek muhabbetim buydu yıllardır. Annemle de aynı şekilde hep genel geçer şeylerden bahsederdim hiç gerçek Eylem gibi konuşmadım onlarla. Nedeninin bilmiyorum. Ben oraya ait hissetmemiştim. Ben hiçbir yere ait hissetmiyordum.

Buraya geldiğimdeyse bambaşka bir dünya karşıladı beni. Teknolojik gerilikten, yaşam zorluklarından ya da fiziki farklılıklardan bahsetmiyorum. İnsanlar farklıydı. İlk Mustafa'yı tanıdım. Bana bir böcekmişim gibi iğrenerek bakardı ama bu çok kısa sürdü çünkü nedense aileme gösteremediğim gerçek Eylem onun önünde susmak bilmedi. Gerçek beni gördü, gerçek beni kabullendi. Mustafa benim için bir erkeğe de güvenebileceğimi kanıtlayan kişiydi. Çünkü ben erkeklerle gönül eğlendirirdim, güvenmezdim. Mustafa bunun aksini kanıtladı. Onun yanında masum hissediyordum.

Sonra Alp Han'la tanıştım. Ona da içinde bilim aşkı olan Eylem'i gösterebildim. Her şeyi dalgaya almak benim kalkanım olduğu için kendi zamanımda fiziği de dalgaya alıyormuş gibi davranırdım. İnsanların bir şeyi çok tutkuyla sevdiğimi düşünmesi beni utandırırdı. Ama ben fiziği çok seviyordum. Çocukluğumdan beri içimde büyüttüğüm merak duygusuyla fiziğe aç Eylem de büyümüştü. Herkese göstermekten çekindiğim bu yönümü Alp Han'a açtım. Ona açmakla kalmayıp kendimi de kabullendim. Ben bilimsiz yaşayamazdım.

Eray Paşa ilk gördüğüm anda nutkum tutulacak kadar güzel olmasıyla etkiledi beni. Hiç güvenmedim ona hiç. Sonra o güzel gözlerindeki çaresizliği fark ettim. Acı çekiyordu. Ne kadar duygularını belli etmemeye çalışsa da ne kadar ruhsuz olsa da acı çekiyordu. Ona en önemli sırrımı verdim. Aslında ben vermedim o zorla aldı. Ama şuan düşünüyorum da bir kişiye gelecekten geldiğini söylemek zorundasın deseler ben yine Eray Paşa'yı seçerdim. Onun da ben de bir sırrı vardı. Ne o verdi ne ben zorla aldım. Ama biliyordum içten içe. Eray Paşa bana sırdaş oldu.

Artun Han'sa bu sancılı yolculuğumun son durağı. Uzak kalmanın da yakın olmanın da çok zor olduğu bir adam. Nedenini anlamadığım bir şekilde bana merhamet eden her defasında damarına basmama rağmen beni yine de affeden acımasız hükümdar. Ruh eşim, yansımam, en büyük sınavım. Kalacağımdan emin olduğum tek sınavım. Ne yaparsam yapayım sonucunun yanlış olacağı sınav. Sonunda beni paramparça edecek sınav.

Bugün 32 gün oldu. Ressam bana hayatımın tavsiyesini verip her şeyin gidişatını değiştireli 32 gün oldu. Yeni bir maske takmaya başlayalı 32 gün oldu. Ben artık Mustafa'nın dildarı, Eray Paşanın sırdaşı ya da Artun Han'ın yansıması değilim. Ben artık ruhu beynine hapsolmuş bir robotum. Gidene kadar böyle olmak zorundayım. Kendin için olmasa da onlar için dayan Eylem. Bir kez de olsa bencil olma hayatında. Sözünü tut Eylem. Kendine verdiğin sözü tut.

Aynanın Diğer TarafındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin