Hissedilebilecek ne kadar his varsa aynı anda hissediyordum. Kalbime pompalanan kan haddinden fazlaydı sanki. Bir yandan korkmuş, bir yandan rahatlamış, bir yandan şaşırmıştım. "Mustafa!" diye bağırdığımda çocuk hızla susmamı işaret etti ve fısıldayarak konuştu. "Sessiz ol benim işte." Demesi kolaydı tabii ama benim gibi başına gelmeyen kalmamış birini kolundan tutup sürüklersen sakin falan kalamazdı!
"Ne işin var senin burada?" dedim daha sakin bir tonla. Derin nefesler alıp kendime gelmeye çalışıyordum. "Seni bulmaya geldim." Dünyanın en normal şeyini söylemiş gibi kurduğu cümleyi tarttım kafamda. Beni bulmaya çalışıp adam kaçırır gibi bir odaya tıkması nereden baksan saçmaydı. "Deli misin sen oğlum ya, ödüm koptu organ mafyası sandım organlarımı almamak için Artun Emir Han'dan fidye isteyecekler sandım asla ödemezdi anlıyor musun ölüp giderdim çok-" güldüğünü görünce kaşlarımı çatıp sustum. "Saçmalamanı özlemişim." Ses tonunun naifliğiyle çatılan kaşlarım düzeldi ve ben de gülümsedim.
Burada karşımda olduğunu yeni idrak etmiştim sanki. Kendimi kollarına atıp boynuna sarıldım ve derin bir nefes aldım. "Seni çok özledim." Bir an ne yapacağını şaşırmış gibi kaskatı kesildi sonra pes edip kollarını belime doladı. Bir haftadır Mustafa'yı düşünmemeye çalışıyordum çünkü düşündükçe onu bir daha göremeyeceğimi fark edip üzülüyordum ama bir yandan da onun iyi olacağını düşünüp kendimi rahatlatıyordum. Benden uzak olmaları hem onun için hem Hakkı dede için en iyi olandı.
Ayrıldığımızda gözleriyle beni tarayıp sordu "İyisin değil mi?" hızla başımı salladım. "İyiyim iyiyim hiçbir sorun yok. Sen nasılsın sıkıntı çıkarmadı muhafızlar falan size değil mi? Artun Han bana söz vermişti." Cevap vermeyince dikkatle yüzüne baktım gözleri sargı içindeki elimde takılı kalmıştı. "Ne oldu eline?" heyecanla sorduğu soruya istemsizce gülümsedim. "Ay anlatsam inanmazsın neler oldu ama iyiyim endişelenme." Yine de beni dinlemeyip elimi tuttu ve okşadı. Kalbimin hızlandığını ve gözlerimin dolduğunu hissettim. Bu çocuğun garip bir etkisi vardı üzerimden neden sürekli ona baktıkça ağlayasım geldiğini bilmiyordum daha önce böyle bir şey yaşamamıştım çünkü.
"Seni buradan kurtarmamız lazım." Şimdi işler karışacaktı işte. Beni korumak kollamak istiyordu anlıyordum ama şuan burada olması işleri karıştırmaktan başka bir işe yaramazdı ki. "Mustafa benim kurtulacak bir durumum yok burada gayet iyi durumdayım. Asıl sen nasıl girdin saraya ya başına bir iş gelirse?" saraya girmek kolay değildi hele ki hükümdarın daha birkaç gün önce öldürülmeye çalışıldığı düşünülürse.
"Anlatsam inanmazsın neler oldu." Beni taklit eden ses tonuna istemsiz güldüm. "Off napıcaz şimdi burada duramayız sonsuza kadar." Başını iki yana salladı. "Ben seni kurtarmak için iyi bir plan yapana kadar aynen devam ediyoruz birbirimizi tanımıyormuş gibi. Şuan mutfakta çalışıyorum kimsenin dikkatini çekmedim henüz biraz daha dayan Eylem." Yazık gariban bana burada 7/24 eziyet diyorlar falan zannediyordu. Nasıl anlatacaktım ki ona gerçekleri. Konuşabileceğimiz düzgün bir yer bulmalıydım. Ama neresi? Kendi odamın önünde eskisi kadar sık olmasa da hala gölge muhafızlarım nöbet tutuyordu. Eray Paşa'yla aram düzelmişti ona güvenebilir miydim acaba? Gidip ben Mustafa'yı sarayda istiyorum desem ne derdi? O cins herif hayatta yardım etmezdi bana. Eh o zaman yine çılgın fizikçi Alp Han Çare'nin yolunu tutacaktım. Çocuğun başına bir gün benim yüzümden bir şey gelmesi o kadar olasıydı ki.
Mustafa'ya yarım saat sonra buluştuğumuz odaya gelmesini söyleyerek hızla Alp Han Çarenin odasına gittim. Kendisine yaklaşık yirmi dakika yalvarıp Mustafa'nın iyi biri olduğunu ve kesinlikle sorun çıkaramayacağının garantisini verdikten sonra istemeyerek de olsa kabul etti. Ancak gidip onu kendisinin getireceğini benim odada beklemem gerektiğini söyledi. Açıkçası umurumda bile değildi bir şekilde rahat rahat Mustafa'yla konuşacaksam nasıl olduğunun bir önemi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...