"Tanrı beni sevmiyordu."

6.5K 593 200
                                    


                                                                                          İyi okumalar, lütfen yorum yapın <3


Yemek yapmak için verilen emeğin her zaman gereksiz derecede fazla olduğunu düşünmüşümdür. Saatlerini harcayıp mutfakta adeta bir sanat eseri yaratıp sonra onu iki dakika içinde yemek dünyanın en aptalca şeyi değil de ne?

Sanırım 10.sınıftayken bir heves kek yapmaya çalışmıştım, evet çalışmıştım diyorum çünkü sonuç bir faciaydı. Mutfağı alt üst etmem yetmezmiş gibi kekim de bir halta benzememişti. Sonrasında bir daha mutfakla işim olmadı. Ta ki şu son bir haftaya kadar...

Ne kadar çok mutfakta vakit geçirdiğimi görse annemin gözleri dolardı kesin. Mustafa'yı gün içerisinde başka bir yerde göremediğim için sürekli kendimi mutfağa atıyordum. Çalışanlarla adeta arkadaş olmuştum eh Mustafa'ya özel geldiğim belli olmasın diye mecburen herkesle gereksiz bir samimiyet kuruyordum. Aslında bundan şikayetçi de değildim. Eğlenceliydi burası. En azından gün boyu odamda durup Canpare aptalının yeni planını düşünmek, Eray Paşa'nın aşırı gerici muhabbetlerini dinlemek ya da her denk geldiğimizde beni ilk kez görüyormuş gibi saçma sapan triplere giren Artun Emir Han'la karşılaşmaktan çok daha iyi bir seçenekti mutfak. Hem Mustafa'yla takılmayı gerçekten seviyordum. GERÇEKTEN!

"Bak Mustafa asıl sen bu yemeğin patateslisini yiyeceksin yemin ederim mükemmel oluyor. Hala patatesi icat edememeniz çok saçma!" gözlerini devirip ocaktaki eti karıştırmaya devam etti. Birkaç gün önce ondan bana patates kızartması yapmasını istemiştim ama patatesin ne olduğunu bilmiyordu! Mutfaktaki kimse bilmiyordu henüz Uluğoğulları'na patates gelmemişti anlaşılan ki bu beni şok etmişti çünkü insanlığın var olduğu günden beri patates yetiştiriliyor sanıyordum. Her güne yeni bir bilgi!

"Ya yanlış yapıyorsun üstten alta doğru karıştırsana şunu!" Asla nasıl karıştırıldığı hakkında bir bilgim yoktu sadece Mustafa'yı sinirlendirmek ve dikkatini kendi üzerime çekmek istiyordum. Çünkü geldiğimden beri yemeklerle ilgilenip ne kadar yoğun olduğundan yakınıyordu ve ben bıkmıştım. 

"Eylem sen anlamıyor musun dildar? Bugün çok işim var diyorum ilgilenemem seninle." Oflayıp elimde tuttuğum tahta kaşığı sertçe ocağı yanına bıraktım. Bana sürekli dildar diyordu anlamını sorduğumda da geçiştiriyordu bir ara aklıma gelirse Alp Han'a ne demek olduğunu sormalıydım.

Biraz daha ortalıkta dolandıktan sonra yine Mustafa'nın başına gidip karıştırdığı çorbanın içine bilmediğim bir ot attım. Bence yakışırdı hem çorbada benim de tuzum olsundu değil mi? Ay sıkılıyordum işte neden kimse anlamıyordu! "Eylem ne yapıyorsun!" Sesi biraz yüksek çıkınca etraftaki birkaç kişi bize dönüp baktı. Normalde Mustafa benle konuşurken renk vermemeye çabalardı hep ama sabahtan beri yaptığım yaramazlıkları düşününce artık dayanamamış olsa gerekti.

Bize doğru ilerleyen aşçıbaşını görünce yutkundum şimdi başımız beladaydı işte. "Sen Eylem Sultanımızla nasıl konuşuyorsun hadsiz!" Eylem sultanınız kim be diye bağırasım gelmişti. Ne zamandan beri saraydakilerin sultanıydım ben? Mustafa'nın öne düşe başını görünce kalbim paramparça olmuştu çocuk benim yüzümden azar yiyecekti. "Durun durun, sorun yok ben Sultan falan değilim lütfen, istediğiniz gibi konuşabilirsiniz benimle." Aceleyle kurduğum cümleden sonra aşçıbaşının yüzüne merakla baktım ama hiç yumuşamamışa benziyordu.

"Artun Emir Han hazretleri bizzat kendisi tüm sarayı uyardı Sultanım. Size saygıda kusur edilmeyecek ve herkes size Sultan diye hitap edecek. Biz karşı gelemeyiz." Şaşkınlıkla ağzımı açtım. Mustafa da benim kadar şaşırmış gözüküyordu aynı zamanda gözlerindeki şüpheyi de fark etmiştim. Muhtemelen sorguluyordu.

Aynanın Diğer TarafındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin