Geldiğimden beri sigara içmemiştim zaten normalde de çok içmezdim bağımlı falan değildim ama bu aralar aklımdan tamamen çıkmıştı. Şuan nedense aniden içesim gelmişti. Hakkı Dede çoktan uyumaya çekilmişti Mustafa ne yapıyordu bilmiyordum. Akşam yemeğinde de suskundu. Rukiye'nin beni görmeye geldiğini bilmiyormuş, Hakkı Dededen duymuştu ve anlamadığım bir şekilde bu onu germişti. Yemek boyu surat asmış ve beni terslemişti. Gerçekten bir günü bir gününe tutmayan dengesizin tekiydi. Çok sinirli biri değildim ama artık bu hareketleri içimdeki öfkeyi sınır noktasına getirmişti. Zaten çok zor günler geçiriyordum bir de onun tripleriyle mi uğraşacaktım?
Annemi özlemiştim. Onunla konuşmayı özlemiştim tamam sık göremiyorduk birbirimizi ama bir sorunum olduğunda arayıp sesini duymak dünyaya bedeldi. Babamı da özlemiştim. Sınıfı geçemediğimde sinirlenip ben ağlamaya başlayınca hemen yumuşayıp saçlarımı okşamasını özlemiştim ve tabii abimi. Çok kavga ederdik, sürekli didişirdik ama yine de hep korurdu beni.
Çantamdan çıkarttığım yarım sigara paketinden bir tane aldım, pencerenin önüne oturup yaktım ve gözyaşları içinde içmeye başladım. Eğer hayatımın arka fonunda müzik olsaydı şuan muhtemelen Ahmet Kaya Nereden Bileceksiniz falan çalardı. Dinleme imkanım olmadığı için kendi kendime mırıldanmaya başladım. Üzerimde saçma sapan hormonal bir duygusallık vardı ve bu neyin habercisiydi biliyordum. İşler daha kötü olamaz dedikçe daha kötü oluyordu.
Sesli bir of çektiğimde kapının kenarından gelen mum ışığını fark ederek o tarafa döndüm. Mustafa sessiz sakin beni izliyordu. "Tütün içtiğini bilmiyordum." Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip gülümsedim. "O da mı yasak sizin ülkede?" Soruma cevap vermeden yanıma yaklaştı ve ahşap pencerenin diğer tarafına da o oturdu. Sigaramı dudaklarıma götürecekken elimden aldı ben söndürmesini beklerken kendi dudaklarında misafir etti izmariti. "Çok olmaz bizim burada yeni yeni millet içmeye başladı." Ben şaşkınca ona bakarken derin bir nefes almasıyla yanakları içine çöktü ve keskin elmacık kemikleri iyice belli oldu.
Bir süre gözleri kapalı sigaradan içti bense sessizce onu izledim. Hala gözlerimden yaşlar akıyordu. artık engellemeye bile çalışmıyordum. "Neden ağlıyorsun?" Sorusuyla afalladım. Neden ağlıyordum?
"Bilmiyorum, mutsuzum sadece."
"Ben de mutsuzum ama ağlamıyorum. Hem geldiğinden beri hep gülüp dururdun şimdi ne oldu?" Omuz silktim "Bir gülen hep gülecek diye bir kural mı var? Hem sen neden mutsuzsun?" Başını arkasındaki duvara yaslayıp ofladı. "Hayatımı görüyor musun? Kendim isteyerek yaptığım bir tane şey yok hayatımda. Yine çok şükür halimize ama...ama artık olmuyor."
O an konudan alakasız bir şekilde Mustafa'nın yaşını bile bilmediğimi fark ettim. "Mustafa sen kaç yaşındasın?" Sorumu beklemiyormuş gibi yüzüme baktı. "20 yaşındayım. Ne oldu ki?" Yutkundum sertçe benden iki yaş küçüktü. Gençliğini yaşayamayan temiz kalpli bir çocuktu. Sabah Rukiye'yi hayal ettiğim gibi Mustafa'yı hayal ettim bu sefer. 2020 yılında olsa ne yapardı?
Pratik bir zekaya sahipti anlamıştım ayrıca içe dönük biriydi. Muhtemelen bir mühendislik fakültesinde okurdu. Ya da dur! El becerisini düşünürsek harika bir mimar olabilirdi. Sabah 8 derslerine somurtarak giren yakışıklılığıyla tüm kampüsün ilgisini çeken bilgisayar oyunu bağımlısı biraz da nerd bir çocuk. Giyim şekli bile canlanıyordu gözümde. Ama bunların hiçbirine sahip olamayacaktı. Burada istemediği biriyle evlenecek istemediği bir işte çalışacak yaşlanacak ve ölecekti. Benim gibi biri için hangi zamanda yaşadığı önemli değildi. Ben gereksizdim hiçbir zamanda çok başarılı olma ihtimalim yoktu ama o öyle değildi. Parlıyordu.
Bir süre cevap vermeden yüzüne baktıktan sonra istemsizce kahkaha attım "Senden iki yaş büyüğüm." Kendimi durduramadan gülüyordum bir süre sonra o da gülmeye başladı. Sanırım geldiğimden beri ilk kez güldüğünü görüyordum "Sıkıntı değil akıl yaşım senden büyük." Cümlesiyle daha çok gülmeye başladım. İçinde olduğum durum o kadar absürttü ki...
Yerimden kalkıp yanına gittim yapacağım şeyi bir an bile düşünmedim zaten ben planlayarak hareket eden biri hiç olmamıştım ki. Başını tutup omzuma yatırdım bir an irkildi ama başını çekmedi. Yavaş yavaş saçlarını okşadım. Rahatsız olduğunu kasılan kaslarından anlamıştım.
"Sakin ol. Rahatlaman için yapıyorum." Tutmuş olduğu nefesini verdi. "Bir erkeğin kızla konuşması bile günah ama sen saçımı okşuyorsun. Hem senin nişanlın falan yok mu kaç yaşına gelmişsin?" Gülümsedim mızıkçı bir sesle sormuştu. Bu bizim 'ya konuşuyoruz ama sevgilin kızmasın' sorusunun şimdiki zamana uyarlanmış haliydi.
"Aslında birisi vardı Batuhan. Ama muhtemelen şimdiye beni unutmuştur." Başını omzumdan kaldırıp sorgulayan gözlerle bana baktı. "Nasıl unutmuş olabilir, sevmiyor muydunuz birbirinizi? Sen benim gibi değilsin, yani şey sevmediğin biriyle evlenmeyecek kadar cesursun." Ben mi cesurdum? Ben sevmeye bile cesaret edebilecek bir insan değildim.
"Aslında yeni yeni tanıyorduk birbirimizi." "Nasıl tanışmıştınız? Akraban mı?" o an daha birkaç hafta önce yaşadığım şeylerin üzerinden yıllar geçmiş gibi hissettim. Batuhan'ın yüzünü bile zor hatırlıyordum. Oysa hoşlanmıştım cidden ondan.
"Ya nasıl oldu biliyor musun, ben bir gün yanlışlıkla instagramdan mesaj attım çocuğa." Kurduğum cümleyle bir anda ellerimi ağzıma kapattım yine tonla saçmalamıştım ama artık alışmış olduğu için yüzünde sıradan bir ifade vardı. "Yani şey demek istedim ben bir gün yanlışlıkla Batuhan'a mektup yolladım."
İnanamaz bir şekilde kaşlarını kaldırdı nasıl bir taktikse 1600 yılında bile inanılmıyordu yanlışlıkla mesaj atma olayına. "Aman boş ver ya zaten bitti gitti. Bir daha görebilecek miyim o bile belli değil." Anlayışla gülümsedi. Bugün kıyamet falan kopacaktı herhalde sürekli gülümsüyordu.
"Göreceksin merak etme annenler seni bulamasa bile ben evini bulmana yardım edeceğim. Burada mutlu olmadığını biliyorum. Rol yapmana gerek yok. Zaten kim mutlu olabilir ki burada." Kocaman gülümsedim. Bunu anlamış olması bile yeterliydi benim için. Nerden geldiğimi bilmiyordu, güvenilir miyim, dolandırıcı mıyım, katil miyim bilmiyordu ama yine de evimi özlediğimi anlıyordu.
"Teşekkür ederim. Keşke seni de benim evime götürebilsem. Eminim orayı daha çok severdin." Oturduğu yerden yavaşça kalktı. "Boş ver sen beni. Sonum belli zaten hayal etmeye gerek yok." Biliyordum böyle bir şeyin olamayacağını ama yine de burada kalıp saçma sapan bir hayat yaşamasını istemiyordum. "Her neyse yarın şenlik var şehirde. Rukiye de gelecek ben de gideceğim gelmek ister misin?" Bu sıkıcı konuları konuşmak istemiyordu anlaşılan ben de ona ayak uydurdum. "Olur, zaten sıkılıyorum evde." Cevabımla çıkışa yöneldi. İyi geceler dileyip beni yalnız bıraktı. Konuşmamız içimi rahatlatmamıştı aksine daha da kötü hissediyordum. Artık çıkışı göremiyordum, her yer karanlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...