Ceza mı bu, çektiğim çile mi, yıllardır tuttuğum nöbet bitmeyecek mi? Bir küçük kar tanesi gibiyim avucunda eriyen dön bebeğim...Sevmesen de beni özledim sesini git desem de yine gitmesen
Yıllardır çektiğim bu hasret mi çile mi? Haram mısın bana bi' bilsem. Bebeğim benim, hayalet sevgilim.Yüzümü avuçlarımın içine almış kollarımı masaya dayamış bir şekilde içimden hızlı hızlı Hayalet Sevgilim şarkısını söylerken Artun Emir Han'ın mental breakdownının sonlanmasını bekliyordum.
Hasan Paşa hala baygındı, sandalyede başı önüne düşmüş olacaklardan habersiz derin nefesler alıyordu. Adamla ne yapacağımı bilemediğim için Artun Han'ı ve Eray Paşa'yı direkt Alp Han'ın odasına getirmiştim. İlk başta şokla bir bana bir Hasan Paşa'ya bakmışlardı ben de uzatmadan olayı anlatmıştım. Eray Paşa çok şaşırmamıştı ama Artun Han bir kez daha önce kendini suçlamış sonra zaten baygın olan Hasan Paşa'ya bir yumruk savurmuş gözleri beni bulduğundaysa tek başıma böyle tehlikeli işlere bulaştığım için bir güzel azarlamıştı.
Biraz daha kendine gelince sabahtan beri sormasını beklediğim ama nasıl cevaplayacağımı bilemediğim soruyu sormuştu. "Neden yapmış bu adiliği size bir şey söyledi mi?" bakışları beni bulduğunda tek tek odada gezdirdim gözlerimi Mustafa yardım etmek istiyor gibiydi ama onun yerine benim anlatmam daha iyiydi. Alp Han zaten hiçbir şey anlamamış bir şekilde olanları izliyordu. Rukiye ise Artun Han'dan fena korkmuştu ve Alp Han'ın arkasına saklanmıştı arada bize kaçamak bakışlar atıyordu.
En sonunda kaçacak bir yer kalmadığını fark ettim ve en iyisinin tek nefeste olan biteni anlatmak olduğunu düşündüm. "Buğra Şah için çalışıyor. Ülkenin onun yönetimine girmesini istiyormuş." Tek nefeste kurduğum cümleyle ilk önce kaşları çatıldı sonra elini kalbine götürdü. Artık şaşıramıyordu bile. Saf üzüntü vardı gözlerinde. Eray Paşa'ya baktığımda aynı üzüntünün onun gözlerinde de olduğunu gördüm. Her ne kadar tahmin etse de içten içe Buğra Şah'a güveniyordu. Bir keresinde o, Artun Han ve Buğra Şah'ın çok iyi arkadaş olduklarından bana bahsetmişti.
"O benim çocukluğum. Biz beraber büyüdük. Nasıl...Hep yanındaydım. Ülkesi en zor durumdayken ben onun müttefiki oldum. Kardeşimle evlenmek istedi sesimi çıkarmadım." Alayla gülümsedi. "Canpare'nin beni sevmediğini hep bilirdi Allah bilir onu bile kafasında kurmuştur o yüzden Canpare ile evlenmek istemiştir. Yazıklar olsun." Derin bir nefes alıp eliyle yüzünü sıvazladı. "Ben nasıl bu kadar körüm? Nasıl göremedim bunca şeyi? Ben bu kadar mı aptalım?" Aptal değildi. Aksine cidden çok az kişiye güveniyordu. Mesela Hasan Paşa'nın ihanetine şaşırmamıştı ancak sevdiği kişilere karşı öyle bir güven besliyordu ki her defasında tekrar düşüyordu. Ona güvenmemeyi öğretecektim. Gerekirse bana bile güvenmemeliydi. Çünkü bir noktada ben bile onu terk edebilirdim.
Kimseden ses çıkmıyordu hepimiz boş boş birbirimizi izliyorduk. Rukiye Alp Han'ın kulağına bir şey fısıldadığında Alp Han işaret parmağını dudağına götürüp susmasını işaret etti. Bu ikili ben görmeyeli iletişim kurmayı becerebilmişti sanırım. En azından azıcık da olsa güzel bir şeyler oluyordu.
Artun Han aniden sandalyesinden kalktığında onu izledim. "Hepsini mahvedeceğim. Yemin ederim doğduklarına pişman edeceğim onları. Önüme diz çöküp yalvaracaklar ama ben bir daha adi köpeklere asla güvenmeyeceğim." Kendi kendine söylendiğinde onu sessizce izledik. "Ne yapacaksınız peki?" Mustafa'nın sesi ortamdaki sessizliği bıçak gibi bölerken Artun Han onu duymazlıktan gelip bağırdı "Nöbetçiler!"
O kadar gür bir sesle bağırmıştı ki anında üç tane muhafız odaya damladı. Şaşkınlıkla odaya bakan muhafızlara seslendi Artun Han "Şu adamı alıp zemindeki zindanlardan birine kapatın. Etrafında kimse olmasın. Sorularına cevap verilmeyecek akşam onunla konuşacağım." Muhafızlar bir Hasan Paşa'ya bir Artun Emir Han'a baktılar ancak hükümdarın gözlerindeki öfkeden korkmuş olacaklar ki hiçbir şeyi sorgulamadan Hasan Paşa'yı bağladığımız sandalyeyle beraber alıp dışarı çıkardılar. Bu görüntüye kıkırdayınca odadaki tüm bakışlar bana döndü. "Ne yapayım komikti." Bir tek Mustafa benim gülüşümle gülümseyerek karşılık verirken diğerleri hiç oralı olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...