Gelen tıkırtı sesleriyle uyandığımda karşımda elinde tepsiyle genç bir kız gördüm "Sultanım uyandırmadım inşallah, karnınız acıkmıştır diye size yemek getirdik." Cümlesini kurduktan sonra eğilerek bana selam verdi. Uyku mahmuru bir süre rüyada mıyım kavrayamamıştım sonradan bu sabah yaşadıklarımı hatırlayınca kendime geldim.
"Tamam teşekkürler lütfen masaya koyar mısın?" kız tekrar selam verip tepsiyi masaya koydu başka bir isteğim olup olmadığını da sorduktan sonra odadan çıktı. Her şey çok saçmaydı ben bir zindana atılırım zannederken resmen Artun Emir Han beni prensesmişim gibi ağırlıyordu ve bu çok mantıksızdı. Hatta az önce gelen kız bana sultan demişti.
Ya ciddi anlamda Eray Paşa'yı riske atamıyordu ya da başka bir planı vardı. Her ne ise ilgilenmiyordum anı yaşayacaktım. Yavaşça kalkıp elbise dolabına ilerledim. Dolabı açtığımda rengarenk bir sürü elbise karşıladı beni bu odada benden önce başka bir kadın kalıyor olmalıydı. Rahat görünen beyaz bir elbiseyi çıkardım. Salaş bir elbiseydi, kolları bana biraz uzun gelmişti ama takmadım kafaya.
Saçlarımı topuz yapıp ellerimle yüzümü kapatıp derin bir nefes aldım. İşte yine başlıyorduk. Masada genç kızın getirdiği tepsi duruyordu. Dumanı tüten çorba ve pirinç pilavına benzer bir yemek vardı oturup hiçbir şey düşünmeden hızlıca yedim çok acıkmıştım, çok fazla! Yemeğimi bitirdikten sonra aynada bir kez daha kendimi süzüp dışarı çıktım. Bana yıldızları izleme sözü veren çocuğu bulmam gerekiyordu artık yarınımın bile garantisi olmadığına göre hayatı maksimum zevk alarak yaşamaya çalışacaktım. En sevdiğim şeylerden biri de gökyüzünü gözlemlemekti bu fırsatı kaçıramazdım.
Koridor boş ve sessizdi sanırım gerçekten bu katta sadece Artun Han ve onun değer verdiği kişiler kalıyordu, peki beni neden buraya almıştı? Neden öylesine bir köşeye fırlatmamıştı, neden bana güveniyordu? Ya da güveniyor muydu?
Her zaman olaylara mantıklı yönünden bakmaya çalışan bir insan olmuştum ama bu sefer mantıklı bir çözüm bulamıyordum inatla onun da benim hissettiğim gibi hissettiğini aramızdaki bağın farkında olduğuna inanmak istiyordum. Çünkü bu göz ardı edilebilecek bir enerji geçişi değildi onun daha kim olduğunu bilmezken bile gözlerine baktığımda kendi ruhumu görmüştüm. O da hissediyordu belki ama benim aksime farkında değildi bir şeylerin. Ben de her şeyi net göremiyordum ama en azından Artun Emir Han için bu zamana gönderilmiş olduğumu artık kesin bir şekilde kabullenmiştim.
Uzunca bir koridor çıktı önüme, kapıların hepsinin üzerinde başka bir figür işlenmişti içerde kalan kişiyi anlatan semboller olduğunu düşünüp kimler olduğunu tahmin etmeye çalışıyordum. Geldiğimden beri birçok kişiyle tanışmıştım. Başta tabii ki Artun Emir Han, onun sevgili Eray Paşacığı, Canpare Hatun denilen hükümdarın yanından ayrılmayan güzel kadın, Yaver isimli her daim şaşkın bakan genç bir de Hasan Paşa denilen orta yaşı geçmiş bizi karşılayan sert adamı hatırlıyordum.
Onun dışında bir sürü kişi görmüştüm ama hiçbiri çok da önemli gelmemişti gözüme. Yavaş adımlarla sessiz koridorda yürürken sonunda üzerinde bir yıldız figürü olan ahşap kapının önünde durdum fazla düşünmeden kapıyı çaldım. İçerden itiş kakış sesleri gelmesiyle bir adım geri çekildim. Çok geçmeden kapı açıldı. içerden saçı başı dağılmış nefes nefese kalmış çocuğa şok içinde baktım.
"İyi misin?" çocuk bir süre şokla yüzüme bakıp gülümsedi. "Ah iyiyim Sultanım iyiyim içeri gelin buyurun ben malzemeleri toplayınca kuleye çıkalım." Bir an tereddüt etsem de içinde bulunduğum durum düşünülünce daha ne kadar kötü olabilir ki deyip içeri girdim. Odanın tabanı tamamen sararmış kağıtlarla doluydu bir yere mürekkep kutusu devrilmişti. Bir sürü çizim görünüyordu geneli Arap alfabesiyle yazılmıştı ama bir köşede Latin alfabesiyle yazılmış formül dolu kağıtlar da görmüştüm. Bir sürü kitap açık haldeydi ve kesinlikle gördüğüm en karışık odadaydım. Annem bu odayı görse bir daha asla bana dağınıksın demezdi. Şok içinde baktığımı gören çocuk kıkırdayarak bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Ficción históricaÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...