"İşte Eylem etkisi!"

5.9K 572 111
                                    


Tarihten, fizikten, kelebeklerden, paşalardan, hükümdarlardan ve mustafalardan nefret ediyorum. Evet evet hepsinden nefret ediyorum beni bu duruma getiren her şeyden nefret ediyorum. Ne olurdu her şey normal olsaydı ne olurdu şuan adamın biri boğazıma bıçak dayamasaydı da ben gereksiz bir partide gereksiz biriyle dans ediyor olsaydım? Bu hallere düşecek kız mıydım ben? Ama gerçekten sınıra dayanmıştım ne olursa olsun modunu da açmıştım ki beni tanıyanlar gayet iyi bilir yattı balık yan gider modunu açtıysam hiç hayırlı şeyler olmaz.

"Cevap ver dedim." Genç çocuk bıçağı biraz daha dayadığında canımın yandığını hissettim. "Sen diyorsun ki en başa dönelim öyle mi paşam? Ne yaptım bana bu kadar güvenmemeni gerektirecek? Ne zarar verdim ya size şu 1 ayda ben?" cevap vermedi, veremezdi çünkü kötü bir şey yapmamıştım. "Olayı başka yerlere çekme ve bana nereden geldiğini söyle." Çatmıştık çok fena salmayacaktı bu kudurmuş manyak. "Öyle mi Eray Paşa. Kaldırabilecek misin peki cevabımı?" bir süre sustu. "Yoksa Buğra Şah mı tuttu seni?" sinirden kahkaha attım. "Zeki dedim adama bak aptal çıktı. Aynen Buğra Şah tuttu o yüzden Canpare delisi her gün ağzıma ediyor. Hatta dur Rus ajanıyım ben aynen yok edicem tüm ülkeyi müthiş bir planım var anlatsam şok olursun."

"Dalga geçme benimle doğruları anlat" hasbinallah gerçekten hasbinallah Allah'ım gerçeksen acil yardım! "Sen kafanda kurmuşsun oğlum ne anlatsam inanmayacaksın sana değil herkese böyleyim ailevi sıkıntılarım var, AH NAPIYOSUN BE" bıçağı iyice bastırmasıyla acı bir şekilde inledim. "Anlatmazsan bu odadan ölün çıkar." rabbim her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyordum ne olacaktı sonum böyle. Artun Han mı daha deli sen mi gerçekten bilemiyorum ya harika ikilisiniz valla, Allah ayırmasın." "Konuş artık Allah'ın cezası konuş öldüreceğim seni, diyorum." Gözlerimi devirdim eh tam şimdi yattı balık yan gider modunu açmanın zamanıydı. "Siz bilirsiniz paşam bu kadar öğrenmek istiyorsanız eğer gelecekten geldim ben 2020 yılından geliyorum. Sizin hayatınızı da okuduğum kitaplardan biliyorum bu yüzden hünkarımızın başına bir şey gelmeden önce müdahale edebiliyorum. Oldu mu, tatmin oldun mu?" cevap vermedi dediğime. Odada sadece nefes sesleri duyuluyordu. Bir tepki vermemişti ama boynumdaki bıçağı eskisi kadar sert bastırmıyordu. Bu inandığı anlamına mı geliyordu? Tutuşunun gevşemesini fırsat bilerek arkamı döndüm.

Eray Paşa şaşırmaz, duygularını belli etmez mi demiştim? Geri alalım onu şok içinde bakıyordu yüzüme. "N-Nasıl yani gelecekten geldim derken ne demek istiyorsun?" gözlerimi devirdim neyi anlamıyordu ki basbayağı gelecekten gelmiştim hop diye hem de. "Valla hiç uğraşamayacağım açıklamakla. Parçaları birleştirip anlayabilirsin. Sizden farklı konuşmam, hareketlerimin tuhaf olması işte en basitinden şu kahveyi bilmem bile gelecekten geldiğimi kanıtlıyor. Artun Emir Han'ın başına gelecekleri önceden bilmemi saymıyorum bile. Zeki çocuksun az uğraş fark edeceksin bak." Ay bir rahatlamıştım bir rahatlamıştım anlatamam. Baştan beri kimse çakmasın diye büyük bir çaba harcamıştım hala bilmemeleri gerektiğini düşünüyordum ama ban başka çare bırakmamıştı bu haddinden zeki çocuk. O hariç herkesi kandırabilirdim ama maalesef Eray Paşa konu Artun Emir Han olduğunu işe şansa bırakmıyordu eh artık mecbur sırdaş olacaktık.

5 dakika kadar bomboş suratıma bakmıştı ve sıkılmaya başlamıştım. "Sen gerçekten gelecekten gelmişsin." "Günaydın paşam nasıldı uykunuz?" aniden ayağa kalktı ve odayı arşınlamaya başladı. "İmkansız bu olamaz böyle bir şey imkansız." Ohooo inkar aşamasına girmiştik aman ne güzel. "Valla ister imkansız de ister başka bir şey durum bu bildiğin 400 yıl sonrasından geldim işte." Yüzüme tekrar korkunç bir ifadeyle baktı cidden kendinden geçmişti çocuk. "Eylem Buğra Şah için çalışıyor olman bile daha mantıklı bu...bu gerçek olamaz. Ama neden doğruyu söylediğini hissediyorum?" dediğinde gülümsedim. Anlaması kolay bir şey değildi haklıydı yani ne demeliydim. "Doğru söylüyorum çünkü." Sertçe yutkundu ve tekrar yanıma geçti. "Peki neden, neden buradasın ve neden Artun Hana yardım ediyorsun. Bir sorun olmalı." İşte işler daha da karışacaktı şimdi. Anlatmaktansa göstermeliydim belki de. Yavaşça bileğimi açtım. "Bak işte bu da benim kelebeğim. Benim sol bileğimde Artun Hanın ise sağ bileğinde kelebek var. O benim yansımam. Şimdi olayın fiziksel açıklamasını anlatmayacağım sana zaten bir şey de anlamazsın. Basit olarak biz birbirimizin kayıp parçasıyız gibi düşünebilirsin. Hayatı tehlikedeyse onu kurtarırım görevim bu." Bir süre bileğime bakarak düşündü. "Çok saçma, onun bu dünyada bir eksik parçası varsa bunu ben tamamlamalıydım." Gözlerimi devirdim hiç saçma sapan kıskançlıklarını çekemezdim. "Bak öyle değil beni bir görevli gibi düşün işimi halledeceğim ve sonra buradan gideceğim. Ben gittikten sonra eksik parça mı tamamlarsın gider kelebek dövmesi mi yaptırırsın inan umurumda değil." Kafasını iki yana salladı "Anlamıyorum. Anlamıyorum sen burada olduğuna göre Artun Emir Han'ın başına kötü bir şey gelecek öyle mi?" işte yine düşünmeden konuşmanın cezasını çekeceğim kısma gelmiştik. Nasıl diyecektim ben bu çocuğa birkaç yıla öleceklerini? "Ya tam olarak öyle değil işte hatırladığım bir şey olursa müdahale ediyorum. Zaten kısa zamanda gideceğim." "Hayır gidemezsin." Ne saçmalıyordu bu aptal şimdi beni seveceği mi tutmuştu?

"Nedenmiş o?" bir süre düşünüp cevapladı. "Artun Emir Hanın hayatı sana bağlıysa kusura bakma ama hiçbir yere gidemezsin." Uçmuştu çocuk kolay mıydı canım bu işler o kadar. "Hayatı bana bağlı falan değil. Ayrıca hayatınızın her detayını bildiğimi sanıyorsan çok yanılıyorsun. İşim gücüm yok 400 yıl önce yaşamış adamın başına gelenleri mi ezberleyecektim? Bir tane de değil ki be önüne gelen Türk ben devlet kuruyorum diye atmış kendini ortaya yok tanrı demişmiş de yok göklerden haber gelmişmiş de. Olur mu canım böyle biz 1000 yıl sonra tarih dersinde ezberlemek zorunda kalıyoruz bunları." Nefes almadan kurduğum cümleye boş boş baktı. Tarih dersine beslediğim nefret hafife alınmayacak düzeydeydi.

Bir süre konuşmadan oturduk dediklerimi sindirmeye çalışıyordu. Bana inandığını biliyordum zaten hal ve hareketlerimi düşünürsek bu zamandan olmadığımı anlamak işten bile değildi bence. "Onu koruyabiliyor muyum? Ne olur doğruyu söyle. İyi bir hayat yaşıyor değil mi?" ani sorusuyla afalladım. Ne diyeceğimi bilemedim kendi iyiliği için olacakları bilmemeliydi. "Ne olduğunu bilmiyorum mutlu yaşamıştır herhalde. Yani kötü bir şey olursa duyardım sanırım. Aman dedim ya işim gücüm yok sizin hayatınızı mı okuyacaktım." Başını salladı beni onaylarcasına. "Özür dilerim." Cevap vermedim. Bana güvenmemesini anlıyordum. Tamam yanlış bir şey yapmamıştım ama gökten iner gibi düşmüştüm saraya normal olan bana güvenmemekti. "Eylem sormak istediğim çok şey var ama cevaplayamazsın değil mi?" ilk defa bu kadar masum ve tatlı gözükmüştü gözüme. Sanki biraz önce boğazımı kesmek üzere değilmiş gibi konuşuyordu. "Anlatamam. Maalesef anlatamam sizle ilgili bir şey. İyi olmaz bu evren için." Başını salladı yine anlayışla.

Yine konuşmadan oturduk bir süre. Odada ağır bir hava vardı. Ne ben kalkıp gidebiliyordum ne o konuşabiliyordu. İtirafımın yoğunluğu çökmüştü üzerimize. "Peki hayat o zaman nasıl onu söyleyebilir misin? İnsanlar nasıl şimdiden daha iyiler mi?" Eray Paşanın içinde anlayamadığım bir acı vardı nedenini anlayamıyordum, kötü bir şey mi yaşamıştı acaba. Bir süre durduktan sonra anlatmamda sakınca olmadığını düşündüğüm şeyleri anlatmaya başladım.

"Yani şuandan iyi olduğuna emin olabilirsin. Daha özgürüz. İstediğimizi giyiyoruz. Kahve içebiliyoruz istediğimizde en azından. Kadınlar okula gidebiliyor ben mesela fizik okuyorum fizik şey, Alp Han Çare'nin uğraştığı şeyler işte. Ben en çok astrofizik severim gökyüzü yani. Ah biliyor musun insanlar aya gittiler." Şaşkınca kaşlarını kaldırdı. "Nasıl yani? Peki ne varmış ayda?" hınzırca gülümsedim. "Uzaylılar varmış böyle yeşil yeşil yaratıklar başka dilde konuşuyorlar ve çok tehlikeliler hem de çok zekiler." Gözlerindeki korkuyu görünce kahkaha attım. "Ay yok be ne uzaylısı. Gerçi ben uzaylıların var olduğuna inanıyorum ama henüz bulunmadılar." Dediğim şeyleri anlıyor muydu emin değildim. Adam bir saatte kafayı çekmişe dönmüştü hülyalı hülyalı bakıyordu etrafa. Eh işte Eylem etkisi!

"Peki..şey benim..." cümlesini bitirmesini bekledim ama başını önüne eğip sustu "Eee ne senin konuşsana Eray yani ben sana en büyük sırrı mı söyledim benden çekinmezsen iyi olur." Bir süre düşündü sonra devam etti "Benim hastalığımla ilgili bir çözüm bulundu mu? Ben burada güvendiğim bir hekime sormuştum ama tedavisi yok dedi." Korkuyla yüzüne baktım. "Ne hastalığı ya sen hasta mısın?" rahatlamış gibi nefes verdi. "Tamam demek ki bilinmiyor bu güzel. Merak etme önemli bir şey değil." Ne demek istediğini hiç anlamamıştım ne bilinmiyordu, neyi vardı? "Boş ver hastalığı ülkemize ne oluyor onu anlat fethediyor muyuz Bağdat'ı?" merakla sorduğu soruya göz devirdim. "Avucunu yalarsın asla böyle bilgileri vermeyeceğim size." Kıkırdadı ben de ona gülümsedim. Aramızdaki engellerden en büyüğünü aşmıştık sanki. Evet evet Eray Paşa burada sırrımı bilmesi gereken tek kişiydi bu şekilde hem bana güvenecekti hem de yardımcı olacaktı. Ayrıca sürekli saçma sapan sorular sormayacak zekaya da sahipti. Sanırım yanlışlıkla doğru bir şey yapmıştım.

"Eylem tekrar özür dilerim." Gülümsedim "Benim öpücüğe sayarsın." Bir sorun daha hallaolmuştu. Eylem'in gücü adına!


SELAAAM, kısa da olsa bir bölüm yayımlamak istedim çünkü acil bir ödevim çıktı halletmem gereken onu tamamlayana kadar bölüm yazamam sizi de merak da bırakmak istemedim. Benim mezun olduğum günler de gelecek mi eyy wattpad. 

Bir de şeyi soracağım karakterlerim gerçek olsa en iyi hangisiyle anlaşırdınız sizce? Ben iki gündür bunu düşünüyorum sürekli kjsdnkjdsnjs Eray Paşayla anlaşabilirdim sanırım ama çok da emin değilim...sadece Eylem ile hiç geçinemezdik bundan eminim.

Aynanın Diğer TarafındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin